Öğrenme, beyin hücrelerinin birbirine elektrik akımı taşımasıyla gerçekleşiyor. Akım oluşması için de makul miktarda strese gerekiyor. Ancak aşırı gerginlik hücreler arası bağlantıyı bozarak düşünmeye engel oluyor. Bu gerçeği dikkate almaya başlayan iş dünyası, eğitimleri beynin ihtiyaçlarına göre tasarlamaya başladı.
1990’larda Amerika’nın ünlü başkanlarından ‘Baba’ Bush, “Önümüzdeki 10 yıla beyinle
ilgili gelişmeler damga vuracak” dediğinde pek
çok kişi bunu “
dünyayı zeki
insanlar yönetecek” olarak algılamıştı. Oysa Bush, bilim
dünyasının milyarlarca dolar
para harcayarak ortaya
çıkardığı ‘beyne ait sırlardan’
ve bunları kullanabilenlerin başarı elde edeceğinden bahsediyordu.
2002 yılında Nobel
ekonomi ödülünün ilk kez bir psikologa
verilmesi, büyük şaşkınlık yaratmıştı. Oysa “deneysel psikolog” olarak tanınan Daniel Kahneman,
ekonomiyle ruhsal
dünyayı ilişkilendiren bir
çalışmayla bu onura layık görülmüştü. Kahneman, “
İnsanlar baskı altında karar
verdiklerinde ya da birtakım
riskler söz
konusu olduğunda her zaman akılcı karar almaları beklenemez” diyerek
ekonomi dünyasına farklı bir bakış açısı getirmişti.
“2000’li yılların henüz başındayken beynin yeni ortaya
çıkarılan fonksiyonlarına odaklanarak
çalışmalar yapan
farklı alanlardaki “uyanıklar”
ve onların başarıları dikkat
çekmeye başladı. Konumuz gereği biz bu grup
içinde beynin özelliklerini
iş hayatına, daha da daraltırsak “
insan kaynakları yönetimi-eğitimi”e uyarlayabilenlerle
ilgileniyoruz.
Dünyada nörolojik bilgilerden
insan kaynakları eğitiminde yararlanan henüz az sayıda
şirket var. Amerika bu konuda her zaman olduğu gibi başı
çekiyor.
İngiliz futbol takımı
Chelsea, futbolcularının motivasyonu
ve performanslarının artması
için nöroloji temelli bir eğitim programıyla ön plana
çıkmıştı. Takımın
İngiliz ve Avrupa liginde gösterdiği başarı ortada…
Stres en büyük düşman
Sistemi “zeka değil aklı kullandıran eğitim” diye nitelendiren ünlü koç
ve eğitimci Fazıl Oral, beynin fonksiyonlarını dikkate alarak gerçekleştirilen eğitimlerde hem
ilişkiler hem de beslenmenin önem
kazandığını vurguluyor. Management
Centre Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi de olan Fazıl Oral, beyinle
ilgili son 10 yılda büyük
ilerleme kaydedildiğini
ve farklı bölümlerin
farklı fonksiyonları yerine getirdiği bilgisinden yola
çıkılarak buna göre planlar yapıldığını anlatıyor.
İnsan beyninin sürekli evrimleştiğine dikkat
çeken Oral, en genç bölüm olan Prefrontal
Cortex’
in problem
çözme gibi düşünce gerektiren fonksiyonlarda kullanıldığını
ve burada bulunan nöronlar sayesinde akıl yürütülebildiği
iddiasında. Bu bölümde bulunan
ve hafızanın kaydedicisi olarak nitelendirilen “hipocampus”
ise insanlar arasındaki
ilişkilerden büyük oranda etkileniyor. Yani “aklı kullandıran eğitim” sistemi
çalışanların kendi aralarındaki
ve yöneticileriyle ilişkilerinin geliştirilmesine dayanıyor. Araştırmalar gösteriyor ki geçim sıkıntısı olan toplumlarda hipocampus yani hafızanın klavyesi bloke, felç oluyor,
çalışmıyor. “Bu nedenle sürekli ‘Türk toplumu unutkan’ diye dert yanarız.
Çünkü stres altındadırlar, hipocamus’ları
çalışmıyordur ki hatırlasınlar” diyor Fazıl Oral. Bilim adamları hipocampus’un
ilk olarak anne sevgisiyle başladığı noktasında birleşiyor. Yetişkin olduktan
sonra da
ilişkilerin şekillenmesine bağlı olarak gelişiyor. Bu
ilişki iş yerinde yöneticiniz de olabiliyor.
Nöropsikiyatri
Hastanesi’nin kurucu ortağı Prof. Dr. Nevzat Tarhan da artık
dünyada nöroekonomi adında yeni bir bakış açışı geliştiğini, özellikle krizlerde yaşanan ruhsal sıkıntıların bu bilime
ilgiyi artırdığını anlatıyor. “
Şirkette ilişkilerin sağlıklı yürümesi gerekiyor. Aksi takdirde krizlerin oluşması
ve uzun süre atlatılamaması kaçınılmazdır” diyen Tarhan, beynin salgıladığı hormonlarla performans
ve verimliliğin direk
ilişkisi olduğunu vurguluyor.
Dendritlere iyi bakın
Aklı kullandıran eğitim
yöntemin temel aldığı diğer bir parça
ise dendritler. Yani nöronlarda bulunan
bağlantı noktaları. Bilgilerin birbiriyle
ilişkilendirilmesi, öğrenmenin gerçekleşmesi bu
bağlantı noktaları sayesinde gerçekleşiyor. Öğrenmek
için tekrar gerekiyor,
ilişki gerekiyor. Örneğin beş gün önce ne yediğinizi hatırlamıyor ama geçen yıl gittiğiniz bir
düğünü hatırlayabiliyorsunuz.
Çünkü birinde duygusal temel var,
ilişkiler var.
Dendrit’lerin en büyük düşmanı adrenalin. Stresli
ve kaygının bol olduğu ortamlarda kişiler gerektiğinden fazla heyecanlanıyor
ve adrenalin salgılıyorlar. Bu da dendrit’leri bloke ediyor.
Çalışanların üzerindeki baskı arttıkça performans
ve verimlilik düşüyor. Bunun nedeni şu örnekle açıklanıyor: “Binlerce kez penaltı atmış tecrübeli bir futbolcu, kritik bir maçtaysa
ve seyirci baskısı varsa kolaylıkla kaçırabilir. “Kaçırırsam taraftar beni mahveder” diye düşünürseniz, o hareketle
ilgili beceriniz yarı yarıya düşer.”
Şirketlerde de tıpkı futbolda olduğu gibi “bu hedefi tutturmazsanız, hepiniz kovulursunuz” türünden bir baskı,
çalışanların gerektiğinden fazla adrenalin salgılamasına neden oluyor.
Ve en basit eylemler bile hayata geçemeyebiliyor. Fazıl Oral’a göre bu “220 km hız yapma kapasitesi olan aracın trafik yüzünden 40 kilometre hızla gidebilmesi”ne benziyor.
Çünkü stres nedeniyle dendritleriniz
çalışmıyor, bilgi akışını sağlayan kanallarınız tıkalı oluyor.
Bu durum uzun sürdüğünde
ise vücuttaki asit düzeyi artıyor, PH dengesi bozuluyor
ve halsizlik, uykusuzluk, öfke
şirketteki genel hal halini alıyor. Hatalar, hastalık
izinleri artıyor, performans
ve nihayetinde
verimlilik düşüyor.
Su içmek şart
Bu sistemle elemanlarının eğitilmesi kararını alan
şirketlerde beslenme
çok önemli demiştik. Uzun soluklu eğitimler boyunca buna da dikkat ediliyor. Bunun da nedeni dendritlerin dolayısıyla nöronların
çalışması için oksijen, su
ve glikoza
ihtiyaç duyması. Su
içilmeyince dendritler arasındaki
bağlantı zayıflayabiliyor. Asidik oranı fazla olan yiyecekler bakterileri artırdığından nöronlara zarar
verdiği için tercih edilmiyor. Glikoza gelince, bunun da doğal
ürünlerden gelen glikoz olması tercih ediliyor. Akşam saatlerine yakın, “yanında tatlı bir şeyler var mı” türünden taleplerin artmasının arkasında bu beynin glikoz
ihtiyacı yatıyor.
Uzmanlar bu
ihtiyacın kuru meyve gibi doğal yollardan alınmasını tavsiye ediyor.
"İyi yöneticin varsa koça ihtiyacın yoktur"
Peki dendritlere ne
iyi gelir?
Cevap: Endorfin. Yani beyindeki acı, üzüntü gibi durumların yarattığı hasarı ortadan kaldırmamıza yarayan hormon. Endorfin, sakinken salgılanan bir hormon. Endorfin salgılandığında beyindeki bilgi akışı hızlanıp, kolaylaşıyor.
Şirketlerde bunu yapmakla görevli kişiler de
yöneticiler. Nörolojiye dayalı eğitimlerde
yöneticilere çalışanlarıyla mutlaka
ilişki kurmaları gerektiği anlatılıyor. Belli miktarda heyecan yaratmak
için bir miktar stres yaratmak dendritlerin
çalışması için gerekli ama baskı yapmak, “ben anlamam bu rakamlar tutmazsa kendini kapının önünde bulursun” türünden adrenalin salgılanmasına neden olan baskılar kesinlikle yasak bu eğitimlerde.
Uzmanlara göre beyin kendini yenileme kapasitesine sahip. Bunun da tek yolu var:
ilişkiler. Fazıl Oral
iyi bir
yöneticiniz varsa, koça
ihtiyacınız olmadığını belirtiyor.
Çünkü sizin
ihtiyacınız olan
işle ilgili
iyi ilişkiler kurmak.
Şirketlerde bu kişi
yöneticiler olduğundan, akla dayalı eğitim
verilen bir
şirkette yöneticilerin elemanları yok sayması mümkün değil.
Yöneticisiyle ilişki kuran
çalışan, onunla hatalarda da oturup
konuşabildiğinden sakin kalabiliyor
ve hata yapma payı azalıyor.
En az altı ay süren “aklı kullandıran eğitimler”de
yöneticilere “elemanlarınızla sürekli
ve doğru
iletişim halinde olun ki
ilişkiniz kalıcı olsun” mesajı
veriliyor.
Yöneticilerin özellikle
inandırıcı ve içten olmaları
isteniyor. Bu
ilişlerin yerleştiği bir
şirkette tüm
çalışanlar arasında “bu
şirket bizim” duygusu yani aidiyet duygusu gelişiyor
ve toplantı odasından
çıkarken ışığı kapatmak gibi sorumluluklar kendiliğinden yerine getiriliyor.
CV geri planda kalıyor
“Aklı kullandıran eğitim” modelinin uygulandığı bir
şirkette sistem daha elemanları
işe alırken hissediliyor. Bu sistemde
yöneticiler öz geçmişe
çok önem
vermiyor. Bunun yerine adayın, olaylar karşısında ne kadar “akılcı” düşündüğüne bakılıyor.
CV, zekayı gösteriyor ancak bu sistemde zeki değil akıllı olmak ön plana
çıkıyor. Bu nedenle adaylara “sizi buraya neden alayım?” yerine “
çocukluk hayallerinizi anlatır mısınız?” türünden sorular soruluyor. Ya da “seni etkileyen bir başarısızlığın oldu mu, ne yapmıştın?” gibi soruların o kişinin olaylara ne kadar akılcı yaklaştığını belirlemekte yardımcı olacağı düşünülüyor.
Eğitimlerde beyin tanıtılıyor
• Aklı kullandıran eğitimler en az altı ay sürüyor. Temel olarak katılımcılara önce beynin
çeşitli bölümlerinin fonksiyonları anlatılıyor. Daha
sonra hangi bölümün
çalışması için şirkette nasıl bir yapılanma olması gerektiği anlatılıyor.
• Beynin
çalışma mekanizması
ve onu besleyenler anlatıldıktan
sonra diyaloglara geçiliyor. Örnek diyaloglar ya da karşılıklı görüşmelerle pratik yapılıyor.
•
Çalışanların kendi aralarında
ve yöneticileriyle nasıl sağlam
ilişkiler kurabileceği, nasıl kalıcı
ve güvenli ilişkiler geliştirebilecekleri üzerinde egzersizler yapılıyor.
• Çok okunması gerektiği anlatılıyor. Bilgiye
hızlı ulaşım için yatırımlar öneriliyor.
• Toplantı
odalarından masalar kaldırılıyor.
Çalışanlara evdeki gibi bir sohbet ortamı yaratılıyor.
• Nefes egzersizleri yaptırılıyor. Çünkü beynin oksijene
ihtiyacı var.
• Eğitim boyunca ödevler
veriliyor. Bunlar üzerinde çalışılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder