11 Şubat 2013 Pazartesi

İki dudak arasına kıstırılmak...

Birilerinin iki dudağı arasında olmak yıpratıcı bir süreçtir. Öyle hemen çiğnemeye başlamazlar sizi. Dudaklarının arasında kıstırırlar önce, iyice bir yoklarlar yumuşak karnınızı. Hangi etinizi koparsalar, canınızın en çok yanacağını hesaplarlar...

İKİ DUDAK ARASINDA OLMAK


Pek fenadır birilerinin iki dudağı arasında olmak. Ağızlarına bir lokma olarak sunulduğunuzda, öyle bir hazdır ki yayılmak üzere olan damaklarına, ağır ağır nefes alıp verirler, tek anını kaçırmamak için alacakları zevkin...

Öyle hemen çiğnemeye başlamazlar sizi. Dudaklarının arasında kıstırırlar önce, iyice bir yoklarlar yumuşak karnınızı. Hangi etinizi koparsalar, canınızın en çok yanacağını hesaplarlar. Sonra sivri dişleri karşı konulmaz bir güçle peşi sıra hamlelerini yapar. Artık siz çiğnenensinizdir. Siz evrile çevrile öğütülürken, merakla sorar diğerleri, "nasıl leziz mi ?" diye. Çiğneyenden daha iyi kimsenin bilemeyeceği hesabı ile sabırsızca beklerler yanıtı. "Yok değil" diye cevap verir diğeri, ağzında dişlerken ciğerinizi; "Pek tatsız, pek tuzsuz" der. "Sakın bir lokmasını bile atmayın ağzınıza" diye de sıkıca tembihler. "Size yaramaz !". Yüzünü ekşitir, ele vermemek için kendisini; iğreti tebessümü, gözleri yanıltır. İşte o zaman kanar diğerleri, inanırlar. Sırtlarını dönüp giderler, sizin kemikleriniz savrulurken etrafa... Diğeri ise, elinin tersi ile ağzını siler. "Lokmasını yar etmedim" başkalarına diye...

İşte ben hep buna benzetirim referans kontrollerini. Çünkü bilirim ki, insanlar diğerleri hakkında sadece, "rahmetliyi nasıl bilirdiniz" diye sorulduğunda, mistik bir korku ve itici bir sahtecilikle, "iyi bilirdik" diye yanıtlarlar, aynı kimseyi yaşarken ağızlarında çiğnedikleri halde. Bu yüzden güvenmem ben referans kontrollerine. Sormaz mıyım peki, bilgi edinmez miyim ? Sorarım, edinirim elbette. Ama hep bir kuşku taşırım içimde, yanıt olumsuz geldiği zaman. Ya yanıltılıyorsam, ya başka hesaplar varsa işin içinde?. Ya önyargıların, kıskançlıkların, çekememezliklerin, anlatılamamış, kanıtlanamamış mobbinglerin mağduru ise o iki dudak arasında kalan ?... Dönüpte, red cevabı verdiğiniz zaman başvurusuna, sebebini bilemez, anlayamaz çoğunlukla. "Siz de olumlu adaylarımız arasındaydınız, ancak diğer aday, öne çıktı" aldatmacasına üzülür durur.

Mülakatlar sırasında sorulara verdiği yanıtlarda arar yetersizliğini, "keşke öyle değil, böyle cevaplasaydım" diye hayıflanır. Belki de en yakın çalıştıklarının ihanetine uğramıştır, aklından dahi geçirmez. Bilmez ki, çoğunlukla kağıt üstündedir, "yetkinlik bazlı değerlendirdik !" kuramsalı. İlişki ağları, yargısız infazlar, dönüp "bir de sen anlat" demeye, yargılanana bir şans tanımaya yeterli olmayan dar zaman aralıkları, iş hayatının, "bunu eleyin diğeri gelsin" döngüsünün bitmez devinimi...

Ne kadar yetenekli iseniz, ne kadar ışıltılı, çalışkan, başarılı, ancak bir o kadar tavizsiz ve kimlikli, belki kimi zaman protest ve teslim olmayan, bilin ki o ölçüde kabarıktır çevrenizi saran iştahlı kalabalıklar; İki dudakları arasında çırpınmanız için seferber olurlar.

Bu yazım, istisnalar üzerine değil elbette. Hırsları, hesapları ve hınçları ile içinde bulundukları ekiplere gerçekten de zarar verenleri saptayabiliyorsanız, saptayın. İzin vermeyin sizi yanıltmalarına, aranıza sızmalarına. Hem kim iddia edebilir ki, kendisi de benzer durumlara maruz kalmadığını veya kalmayacağını. Ancak sarsılmaz bir inancım var benim... Çağlayan bir pınarın önüne, hiçbir engel set çekemez....