10 Ocak 2011 Pazartesi

İş dünyasında "Nöro-ekonomi" dönemi

Öğrenme, beyin hücrelerinin birbirine elektrik akımı taşımasıyla gerçekleşiyor. Akım oluşması için de makul miktarda strese gerekiyor. Ancak aşırı gerginlik hücreler arası bağlantıyı bozarak düşünmeye engel oluyor. Bu gerçeği dikkate almaya başlayan dünyası, eğitimleri beynin ihtiyaçlarına göre tasarlamaya başladı.
1990’larda Amerika’nın ünlü başkanlarından ‘Baba’ Bush, “Önümüzdeki 10 yıla beyinle ilgili gelişmeler damga vuracak” dediğinde pek çok kişi bunu “dünyayı zeki insanlar yönetecek” olarak algılamıştı. Oysa Bush, bilim dünyasının milyarlarca dolar para harcayarak ortaya çıkardığı ‘beyne ait sırlardan’ ve bunları kullanabilenlerin başarı elde edeceğinden bahsediyordu.
2002 yılında Nobel ekonomi ödülünün ilk kez bir psikologa verilmesi, büyük şaşkınlık yaratmıştı. Oysa “deneysel psikolog” olarak tanınan Daniel Kahneman, ekonomiyle ruhsal dünyayı ilişkilendiren bir çalışmayla bu onura layık görülmüştü. Kahneman, “İnsanlar baskı altında karar verdiklerinde ya da birtakım riskler söz konusu olduğunda her zaman akılcı karar almaları beklenemez” diyerek ekonomi dünyasına farklı bir bakış açısı getirmişti.
“2000’li yılların henüz başındayken beynin yeni ortaya çıkarılan fonksiyonlarına odaklanarak çalışmalar yapan farklı alanlardaki “uyanıklar” ve onların başarıları dikkat çekmeye başladı. Konumuz gereği biz bu grup içinde beynin özelliklerini hayatına, daha da daraltırsak “insan kaynakları yönetimi-eğitimi”e uyarlayabilenlerle ilgileniyoruz. Dünyada nörolojik bilgilerden insan kaynakları eğitiminde yararlanan henüz az sayıda şirket var. Amerika bu konuda her zaman olduğu gibi başı çekiyor. İngiliz futbol takımı Chelsea, futbolcularının motivasyonu ve performanslarının artması için nöroloji temelli bir eğitim programıyla ön plana çıkmıştı. Takımın İngiliz ve Avrupa liginde gösterdiği başarı ortada…
Stres en büyük düşman
Sistemi “zeka değil aklı kullandıran eğitim” diye nitelendiren ünlü koç ve eğitimci Fazıl Oral, beynin fonksiyonlarını dikkate alarak gerçekleştirilen eğitimlerde hem ilişkiler hem de beslenmenin önem kazandığını vurguluyor.  Management Centre Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi de olan Fazıl Oral, beyinle ilgili son 10 yılda büyük ilerleme kaydedildiğini ve farklı bölümlerin farklı fonksiyonları yerine getirdiği bilgisinden yola çıkılarak buna göre planlar yapıldığını anlatıyor.
İnsan beyninin sürekli evrimleştiğine dikkat çeken Oral, en genç bölüm olan Prefrontal Cortexin problem çözme gibi düşünce gerektiren fonksiyonlarda kullanıldığını ve burada bulunan nöronlar sayesinde akıl yürütülebildiği iddiasında. Bu bölümde bulunan ve hafızanın kaydedicisi olarak nitelendirilen “hipocampus” ise insanlar arasındaki ilişkilerden büyük oranda etkileniyor. Yani “aklı kullandıran eğitim” sistemi çalışanların kendi aralarındaki ve yöneticileriyle ilişkilerinin geliştirilmesine dayanıyor. Araştırmalar gösteriyor ki geçim sıkıntısı olan toplumlarda hipocampus yani hafızanın klavyesi bloke, felç oluyor, çalışmıyor. “Bu nedenle sürekli ‘Türk toplumu unutkan’ diye dert yanarız. Çünkü stres altındadırlar, hipocamus’ları çalışmıyordur ki hatırlasınlar” diyor Fazıl Oral. Bilim adamları hipocampus’un ilk olarak anne sevgisiyle başladığı noktasında birleşiyor. Yetişkin olduktan sonra da ilişkilerin şekillenmesine bağlı olarak gelişiyor. Bu ilişki iş yerinde yöneticiniz de olabiliyor.  
Nöropsikiyatri Hastanesi’nin kurucu ortağı Prof. Dr. Nevzat Tarhan da artık dünyada nöroekonomi adında yeni bir bakış açışı geliştiğini, özellikle krizlerde yaşanan ruhsal sıkıntıların bu bilime ilgiyi artırdığını anlatıyor. “Şirkette ilişkilerin sağlıklı yürümesi gerekiyor. Aksi takdirde krizlerin oluşması ve uzun süre atlatılamaması kaçınılmazdır” diyen Tarhan, beynin salgıladığı hormonlarla performans ve verimliliğin direk ilişkisi olduğunu vurguluyor.
Dendritlere iyi bakın
Aklı kullandıran eğitim yöntemin temel aldığı diğer bir parça ise dendritler. Yani nöronlarda bulunan bağlantı noktaları. Bilgilerin birbiriyle ilişkilendirilmesi, öğrenmenin gerçekleşmesi bu bağlantı noktaları sayesinde gerçekleşiyor. Öğrenmek için tekrar gerekiyor, ilişki gerekiyor. Örneğin beş gün önce ne yediğinizi hatırlamıyor ama geçen yıl gittiğiniz bir düğünü hatırlayabiliyorsunuz. Çünkü birinde duygusal temel var, ilişkiler var.
Dendrit’lerin en büyük düşmanı adrenalin. Stresli ve kaygının bol olduğu ortamlarda kişiler gerektiğinden fazla heyecanlanıyor ve adrenalin salgılıyorlar. Bu da dendrit’leri bloke ediyor. Çalışanların üzerindeki baskı arttıkça performans ve verimlilik düşüyor. Bunun nedeni şu örnekle açıklanıyor: “Binlerce kez penaltı atmış tecrübeli bir futbolcu, kritik bir maçtaysa ve seyirci baskısı varsa kolaylıkla kaçırabilir. “Kaçırırsam taraftar beni mahveder” diye düşünürseniz, o hareketle ilgili beceriniz yarı yarıya düşer.”
Şirketlerde de tıpkı futbolda olduğu gibi “bu hedefi tutturmazsanız, hepiniz kovulursunuz” türünden bir baskı, çalışanların gerektiğinden fazla adrenalin salgılamasına neden oluyor. Ve en basit eylemler bile hayata geçemeyebiliyor. Fazıl Oral’a göre bu “220 km hız yapma kapasitesi olan aracın trafik yüzünden 40 kilometre hızla gidebilmesi”ne benziyor. Çünkü stres nedeniyle dendritleriniz çalışmıyor, bilgi akışını sağlayan kanallarınız tıkalı oluyor.
Bu durum uzun sürdüğünde ise vücuttaki asit düzeyi artıyor, PH dengesi bozuluyor ve halsizlik, uykusuzluk, öfke şirketteki genel hal halini alıyor.  Hatalar, hastalık izinleri artıyor, performans ve nihayetinde verimlilik düşüyor.
Su içmek şart
Bu sistemle elemanlarının eğitilmesi kararını alan şirketlerde beslenme çok önemli demiştik. Uzun soluklu eğitimler boyunca buna da dikkat ediliyor. Bunun da nedeni dendritlerin dolayısıyla nöronların çalışması için oksijen, su ve glikoza ihtiyaç duyması. Su içilmeyince dendritler arasındaki bağlantı zayıflayabiliyor. Asidik oranı fazla olan yiyecekler bakterileri artırdığından nöronlara zarar verdiği için tercih edilmiyor. Glikoza gelince, bunun da doğal ürünlerden gelen glikoz olması tercih ediliyor. Akşam saatlerine yakın, “yanında tatlı bir şeyler var mı” türünden taleplerin artmasının arkasında bu beynin glikoz ihtiyacı yatıyor. Uzmanlar bu ihtiyacın kuru meyve gibi doğal yollardan alınmasını tavsiye ediyor.
"İyi yöneticin varsa koça ihtiyacın yoktur"
Peki dendritlere ne iyi gelir? Cevap: Endorfin. Yani beyindeki acı, üzüntü gibi durumların yarattığı hasarı ortadan kaldırmamıza yarayan hormon. Endorfin, sakinken salgılanan bir hormon. Endorfin salgılandığında beyindeki bilgi akışı hızlanıp, kolaylaşıyor. Şirketlerde bunu yapmakla görevli kişiler de yöneticiler. Nörolojiye dayalı eğitimlerde yöneticilere çalışanlarıyla mutlaka ilişki kurmaları gerektiği anlatılıyor. Belli miktarda heyecan yaratmak için bir miktar stres yaratmak dendritlerin çalışması için gerekli ama baskı yapmak, “ben anlamam bu rakamlar tutmazsa kendini kapının önünde bulursun” türünden adrenalin salgılanmasına neden olan baskılar kesinlikle yasak bu eğitimlerde.
Uzmanlara göre beyin kendini yenileme kapasitesine sahip. Bunun da tek yolu var: ilişkiler. Fazıl Oral iyi bir yöneticiniz varsa, koça ihtiyacınız olmadığını belirtiyor. Çünkü sizin ihtiyacınız olan işle ilgili iyi ilişkiler kurmak. Şirketlerde bu kişi yöneticiler olduğundan, akla dayalı eğitim verilen bir şirkette yöneticilerin elemanları yok sayması mümkün değil. Yöneticisiyle ilişki kuran çalışan, onunla hatalarda da oturup konuşabildiğinden sakin kalabiliyor ve hata yapma payı azalıyor.
En az altı ay süren “aklı kullandıran eğitimler”de yöneticilere “elemanlarınızla sürekli ve doğru iletişim halinde olun ki ilişkiniz kalıcı olsun” mesajı veriliyor. Yöneticilerin özellikle inandırıcı ve içten olmaları isteniyor. Bu ilişlerin yerleştiği bir şirkette tüm çalışanlar arasında “bu şirket bizim” duygusu yani aidiyet duygusu gelişiyor ve toplantı odasından çıkarken ışığı kapatmak gibi sorumluluklar kendiliğinden yerine getiriliyor.
CV geri planda kalıyor
“Aklı kullandıran eğitim” modelinin uygulandığı bir şirkette sistem daha elemanları işe alırken hissediliyor. Bu sistemde yöneticiler öz geçmişe çok önem vermiyor. Bunun yerine adayın, olaylar karşısında ne kadar “akılcı” düşündüğüne bakılıyor.
CV, zekayı gösteriyor ancak bu sistemde zeki değil akıllı olmak ön plana çıkıyor. Bu nedenle adaylara “sizi buraya neden alayım?” yerine “çocukluk hayallerinizi anlatır mısınız?” türünden sorular soruluyor. Ya da “seni etkileyen bir başarısızlığın oldu mu, ne yapmıştın?” gibi soruların o kişinin olaylara ne kadar akılcı yaklaştığını belirlemekte yardımcı olacağı düşünülüyor.
Eğitimlerde beyin tanıtılıyor
• Aklı kullandıran eğitimler en az altı ay sürüyor. Temel olarak katılımcılara önce beynin çeşitli bölümlerinin fonksiyonları anlatılıyor. Daha sonra hangi bölümün çalışması için şirkette nasıl bir yapılanma olması gerektiği anlatılıyor.
• Beynin çalışma mekanizması ve onu besleyenler anlatıldıktan sonra diyaloglara geçiliyor. Örnek diyaloglar ya da karşılıklı görüşmelerle pratik yapılıyor.
Çalışanların kendi aralarında ve yöneticileriyle nasıl sağlam ilişkiler kurabileceği, nasıl kalıcı ve güvenli ilişkiler geliştirebilecekleri üzerinde egzersizler yapılıyor.
• Çok okunması gerektiği anlatılıyor. Bilgiye hızlı ulaşım için yatırımlar öneriliyor.
• Toplantı odalarından masalar kaldırılıyor. Çalışanlara evdeki gibi bir sohbet ortamı yaratılıyor.
• Nefes egzersizleri yaptırılıyor. Çünkü beynin oksijene ihtiyacı var.
• Eğitim boyunca ödevler veriliyor. Bunlar üzerinde çalışılıyor.

Hiç yorum yok: