27 Aralık 2011 Salı

Bedelini Yüreğimle Ödediğim En Masum Günahındım


 “ Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölümüne sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum”

 Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum .Soğuk bir Aralık gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana.
 Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Bir yanım uçurum, bir yanım sensizlik ama her şeye inattı sana gelişim… Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geldim bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım soğuk rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyordum ,bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye …bir elimde bir yudum umut ,zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye..

Unutmadan; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım,  kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını… Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna.. Pes etmedim ,sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “...

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Ama bulamadım işte.. Yüreğimin derinliklerinde  kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki , gidişinle suskunluğuna gömeyim seni…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım ki. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşlarını sevdim. Seni hep " aldığım nefes " bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir kadını sevginle tamamladığın için sevdim seni...

 Satırlarıma son vermeden bilmen gereken bazı şeyler var. İyi dinle… Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım “. Yanlış duymadın. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Başucumda bu imkansızlığın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.
 “ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
 Gelmeyeceğini bile bile”
Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Sen bana inat…



 Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
 “ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”


Seni Unuttuğumu Hatırlamıyorum

Eğer şimdi gidersen sonsuza kadar pişman olacaksın.. demişti..

Biliyorum.. dedim.. gidişime izin verdiğin için sende pişman olacaksın..

Gitme..

İzin verme..

Çıktım kapıdan.. sadece gidişimi izledi..
sadece izlemek zorundaydı..
Bana dokunamazdı.. farkındaydı..
İstemiyordu gitmemi..
Ama doğru olanı ikimizde biliyorduk..
Gitmek zorundaydım..
Sonsuza kadar pişman olacağım bi hayata gitmek zorundaydım..
İzlemek zorundaydı.. sonsuza kadar pişman olacağı gidişimi izlemek zorundaydı..


çıktım kapıdan..
Son sabahını yaşayan bi sonbahar kadını kadar ürkektim.
Bir ayaz gecesinde parkta yatan adam kadar kasvetliydi...
ve öylece çıktım kapıdan..


ve çıktım kapıdan..
Sadece zaman kaybettim..
bi aşk kaybettim..
ve hayatımı..
Ve hayatını kaybetti..

başka hiç birşey..

ve kabuslar kazandım..
Gecelerim..
Rüyalarım.. Hayallerim..
Senli Benli..

ve çıkmıştım işte kapıdan..
Ve Seni unuttuğumu hatırlayamiyorum..

23 Aralık 2011 Cuma

1.Yaşgünüm


Ve tebrikler bana…
1 yılı doldurmuş bulunuyorum burada. Bakalım Peri bu bir yılda neler yaptı, neler öğrendi, neler yaşadı, neler yaşattı…
Sektörel  anlamda öğrendiklerim benim yapıtaşlarım, adımlarım, kattıklarım, tuzum belki de biberim oldu.
Bu kadar inanılmaz ve harika bir şirkette çalışmak inanın ömre bedel..
Bir sektörün, hem de aklımın ucundan geçmeyecek bir sektörün beni nasıl büyülediğini, öğrenme arzusuyla perçinlediğini ve üzerine bir kariyer inşa etme fikrini yarattığını keşfettim aslında.
İnanılmaz ama gerçek…
Tıpkı gerçek sevgi gibi..Katıksız..
Tabi ben konuya bu açıdan yaklaşmayacağım…Benimkisi biraz psikolojik gelişim yönü…
Ben bu yıl burada neler yaptım en baştan göz atalım..
Yepyeni bir hayattı benimkisi. Sıfırdan başlamanın adıydı. Sıfırdan inşa etmekse her şeyi en zorlu sınavdı hayatımda ki.
Ailem..En sevdiklerim..
Dostlarım…
Hepsini geride bırakıp, tek başına bir ordu olmaya çalışmak…
İnsanları tanımak, anlamak, güvenmek ve sevmek… Yeniden…
İlk geldiğimde korku, en temelli hissettiğim duyguydu burada. Neler bekliyordu beni, nelere gebeydi 25 yaş?
Başarabilecek miydim?
Başarmak zorundaydım halbuki..
Bana inanan bir ailem, ayakta durmamı gerektiren bir kişiliğim vardı. Önceleri sevmeye çalıştım herkesi burada, daha doğrusu anlamaya…Çalışmak istedim. Çok çalışmak…Tükenmek çalışırken…
Tüketmek kendimi .Çünkü buydu beni huzurlu kılan. Yoğrulmak bir hamur gibi…Yontulmak bir heykele dair…Bir şeyler katabilmek kendime…Doymak, doyuma ulaşmak…

Çok şey öğrendim ben 1 senede.
1 sene yaş’landım.
O yaş ki nelere kadir…
Ben neler öğrendim peki bu senede?

İlk olarak erken saatlerde güne başlamanın verdiği zorluğu ama bu zorluğun zamanla uykunu almak zorunda kalma endişesiyle düzenli uyku programını ayarlamanın kararlılığını öğrendim.

Anlamsız sebepler yüzünden tanımadığın bir insan tarafından azarlanmayı, zamanla bu tip şeylerin aslında insanların eksiklik ve kişisel kavgalarını gösterdiğini öğrendim.

Kimseyi tanımadığın bir ortamda sürekli gülümseyebilmenin zorluğunu, ama bu tebessümlerin zamanla seni ifade ettiklerini ve insanların buna tepkilerinden iç aydınlıklarını ya da karanlıklarını yansıttıklarını öğrendim.
Kalabalıklar içinde yalnızlığı öğrendim ve yalnızlığın seni bir zaman sonra kendi kendine ne kadar yetebildiğini öğrettiğini gördüm.
Yalanı öğrendim… Yalan söylemeyi bilirdim tabi de, bana yalan söylendiğinde ve anladığımda insanların kendini ne kadar aptal yerine koyabildiklerini öğrendim.
İnsanları kırmamak için hayır diyememenin sonunda en çok kendime zarar verdiğini öğrendim.
İnsanları çıkarları için karakterlerinden nasıl vazgeçebildiklerini öğrendim…
Sabretmeyi, daha çok dua etmeyi öğrendim…
İçinden paylaştığın her duygunun, her düşüncenin ya da sırların ileride aleyhine delil olarak kullanılabileceğini öğrendim. Sessiz kalma hakkımı  siz kullanın ben içimdekilerin aynasıyım dostlar..
Sıcakkanlı bir insan olmanın, seni rahat gösterdiğini, yanlış anlamalara neden olduğunu ama zamanla sıcakkanlılığın, iyi niyetin ve insanlığın asıl göstergesi olduğunu öğrendim. Nemrutlar out ,sıcak bir kalp in her zaman dostlar ,koyverin  gitsin…
Sevginin vazgeçmemek olduğunu, bir iki dalgada dibi boylayan bir gemi olmadığını, küçücük bir sandalda olsa son nefesine kadar  savaşan bir suret olduğunu öğrendim.
Yalakalığın, dürüst olmaktan daha çok prim yaptığını öğrendim.
İnsanların başkalarının eve giriş çıkış saatlerini bile merak edecek kadar yoksun olduğunu öğrendim.
Haksızlığa karşı verdiğin her savaşı kazanamayacağını, her zaman iyilerin kazanmadığını öğrendim.
Dolu bir kafanın, araştırmacı ruhun, öğrenme isteğinin seni bir yerlere  getirmediğini ve insanlarda hazımsızlığa yol açtığını öğrendim.
Bazı insanlara sabretmek ZORUNDA kaldığını ve bununla yaşaman gerektiğini öğrendim.
Söz vermenin önemini ve dostlukta en önemli şeyin vefa olduğunu öğrendim.
İnsanların konuşacak başka konu bulamayacak kadar vasıfsız olmaları sebebiyle sürekli dedikoduya meyilli olduklarını ve bundan ölesiye keyif aldıklarını öğrendim. Yaş, çoluk, çocuk sahibi olmak, eğitim... Bunların insanı kalifikasyon sahibi yapmadığını ve zihniyetlerin değişmesi gerektiğini öğrendim.
Ancak yetersiz insanların seni yetersiz bulduğunu ve yaptıklarınla tatmin olmadığını öğrendim.
Yazı yazmayı çok sevdiğimi ve yazdıklarım konusunda kimin ne düşündüğünün hiç umurumda olmadığını öğrendim.
Burada ilk defa kendi arabamı kendim aldım. Evet, evet tek başıma… İnanasım gelmiyor bazenJKendimi tebrik edeyim bari burada…
Saygı uyandırmanın sevilmekten daha büyük bir iltifat olduğunu; ama saygıyı kazanmanın kolay olmadığını öğrendim. Evet bazı insanlara saygı duymak istesem de duyamıyorum.
Bir şeyler başarmanın istemenle paralel yürümediğini, kimi zaman başka faktörlerin seni taşıdığını öğrendim.
Başkalarına tabiri caizse yalakalık yapmanın asla ve asla bana göre olmadığını ve bu yüzden belki de farklı diye gösterilip çok sevilmeyeceğimi öğrendim.
Ailemle ne kadar çok gurur duyduğumu, böyle bir ailenin çocuğu olmanın herkese nasip olamayacağını ve bunun için her gece dua etmem gerektiğini öğrendim.
Ailemin sahip olduğu değerleri burada çoğu insanda bulamamın aslında farkı ayırt etmem için ne önemli bir ayrıcalık olduğunu öğrendim.
Kimseye gerçekten güvenmemem gerektiğini ama güvensizde yaşamanın ne kadar zor olduğunu öğrendim.
Bazen olumsuz yaklaştığın bir insanın hayatında koskocaman yer edinip, seni ilerilere taşıyabildiğini ve gerçek bir kardeşin daha olabildiğini öğrendim.
Bazılarının senin yaptıklarını beğenmemesinin aslında  seni kendilerinin asla olamayacağı yerlerde görmesinden dolayı olduğunu öğrendim.
Bazen yaşça benden çok büyük kişilerden çok daha yaşlı ve olgun olabildiğimi öğrendim. Ama sevdiğim insanlara bebekler gibi cimcime olabildiğimi keşfettim.
Tahammül sınırlarımı genişletmeyi ve sabırsız bir insan olduğumu öğrendim..
Bazen insanları gerçekten üzdüğümü ve bunun beni kahrettiğini öğrendim…
Alışmanın gerçekte sevmekten daha zor  olduğunu öğrendim.
Dostluk kavramının herkese göre değişen bir içeriği olduğunu öğrendim.
Sahip olduklarıma şükretmeyi öğrendim.
İnsanların güç kavgalarının sadece insanlıklarından götürdüğünü ve buna kimse tarafından saygı duyulmadığını öğrendim.
Otoriteler karşısında  haksızlığa karşı gelmenin ,doğru için didinmenin hiçbir anlamı olmadığını öğrendim.
Dikte edilen şeylerin, insanların gerçek karakterlerini sınadığını, güçsüz kişiliklerin bu testi geçemeyip kendinden feragat ettiğini öğrendim.
Birinin hep yanında olacağını bilmenin verdiği güvenin huzur verici olduğunu öğrendim.
İyi gün arkadaşlıklarının ne olduğunu ve kötü günde insanın etrafında doğru dürüst kimsenin kalmadığını öğrendim.
Biriyle ilgili kötü düşünebilen insanların ,o insan karşılarına çıktığında oscarlık oyuncuları aratmayabildiğini öğrendim
Bir şeyler öğrenmenin temelinin başkasının yardımları değil, tamamen içinden gelen bir azimden yeşerdiğini öğrendim.
Ufacık bir sarsıntıda tepetaklak olan, maskeli dostlukları öğrendim.
Çok sevmenin hiç pes etmemek olduğunu öğrendim.
Komplekslerin insan ilişkilerini zedelediğini ve onarılamaz yaralar oluşturduğunu öğrendim.
Bazen hiç tanımadığın bir insanın gözümü doldurabildiğini öğrendim.
Çok çalışmanın beni doyuma taşıyan bir unsur olduğunu ve tabiri caizse saçı başı dağıtacak kadar çok çalıştığımda huzur bulduğumu öğrendim.
Her an her şeye hazırlıklı olmak gerektiğini ve asla demememeyi öğrendim.
Saygı duymadığım, tanımadığım, beni gerçekten tanımayan insanların sözlerine hiç itimadım olmadığını, inadına yaşadığımı ama bende değer uyandıran insanların sözlerinin deprem etkisi yarattığını öğrendim.
Annemi ölesiye özlediğimi, babamın hayata kattığı her şeye ne kadar saygı duyduğumu , kardeşimin nefes alma sebebim olduğunu öğrendim.
Karakterimden hiç kimse için vazgeçmeyeceğimi, ne pahasına olursa olsun, kim isterse istesin gururumu, karakterimi sindiremeyeceğimi öğrendim.
Babamın doğru karakter anlayışına ne kadar saygı duyduğumu öğrendim.
Abilik,kardeşlik , dostluk denilen şeyin bir şeye başlayıp yarım bırakmakla olmadığını,sonsuzluğu kapsadığını öğrendim.
Hiç kimsenin en ufak yardımı olmadan, haksızlıklara, dürüst olmayan insanlara karşı tek başıma ayakta kalabilmeyi ve bu konuda kimseye ihtiyacım olmadığını öğrendim.
Sevdiğin ve seni çok seven insanların ne kadar büyük bir şans olduğunu öğrendim.
Basketbol oynamayı ne kadar çok sevdiğimi ve bunun alt yapısının birliktelik, takım ruhundan geldiğini öğrendim.
Beklemesini bilenin ayağına her şeyin geldiğini öğrendim.
Biri yanlışı hemen buluyorsa, muhtemelen zamanında onunda yaptığını öğrendim.
İnsanların olmaya korktukları şey olduğunuzda ,hayranlıklarını kazandığınızı öğrendim.
Bazı hataların yapılması gerektiğini ve insanın en çok kendi hatalarından kazanımlar elde ettiğini öğrendim.
Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin lafının hayata entegre edilmesi gereken birinci savaş taktiği olduğunu öğrendim.
İnsanların sevdikleri şeyleri yok etmeye, daha sonra da yok ettikleri şeyi yeniden sevmeye meraklı olduklarını öğrendim.
En kötü hikayelerini, en güvendiğin insanların yazdığını öğrendim.
İyi insanların hayır kelimesini kullanamadıkları için bahane uydurmak zorunda kaldıklarını, burada asıl suçlunun ısrarcı davrananlar olduğunu öğrendim.
Büyüyünce geçer sözünün hiç bilinmeyen tarafının; ne kadar büyüyünce sorusu olduğunu öğrendim.
Geçeceğin ve yakacağın köprüleri ayırt etmenin ne kadar meşakkatli olduğunu öğrendim.
Alçalan insanların yükselen değerlerinden kendimi sıyırıp, uzaklaşmayı öğrendim.
Duymayı istediğin şeylerden ziyade, duyman gerekenleri söyleyebilecek  cesareti olan insanların yanında olmam gerektiğini  öğrendim.
 Mutlu olmak istiyorsan bir amaca bağlan, insanlara ya da eşyalar değil sözünün insanın hayat felsefesi olması gerektiğini öğrendim…
Ve daha bir çoğu aslında…
Büyüdüm…1 yıl daha…
Kendime kattıklarım ve kaybettiklerimle…
Öğrendim, ağladım, kahkalar attım hayata dair…
Bildiğim bir şey var ki insan deneyimleriyle perçinleniyor gün be gün…
Öğrenmek, olgunlaşmak , büyümek, büyütmek…
Bir arkadaşımın da vurguladığı gibi; Mevcudiyetimizin yegane temeli budur…
Büyümek…
Ve son olarak öğrendim ki; Büyümeye başladığım yer annemin karnı, sonrası bir ömür; ama hiç büyümediğim tek yer annemin kalbiymiş meğer…

Bugünümde yanımda olan, bana eşlik eden, bana bir şeyler katan, hayatımı tebessümleri, deneyimleri, bilgileriyle renkten renge boğan, hayatımı daha çok yaşanır kılan ve sevdiğim, beni seven herkese teşekkürler…
Siz olmadan olmazdı…
Nice yıllara…


Peri







1 Aralık 2011 Perşembe

STEVE JOBS'DAN HAYATA DAİR


Silikon Vadisi'ni besleyen ve Google'i doğuran, ABD'nin ve dünyanın en önemli üniversitelerinden Stanford'un birkaç sene önceki mezuniyet töreninde tüm öğrencilerin önünde saygıyla eğileceği, büyük bilişim senseisi Steve Jobs bir konuşma yaptı.
Facebook ve YouTube gibi paylaşım siteleri sayesinde bu konuşma bütün dünyada bir efsaneye dönüştü. Steve Jobs ezeli rakibi Bill Gates kadar zengin değil belki ama Stanford mezunlarının gözünde çok daha ulu bir isimdi. Yeni mezunlara bu hayata atılma törenlerinde çektiği nutukta kendi hayatına gerektiği anlarda nasıl cesurca müdahalelerde bulunduğunu ve korkusuzca nasıl format attığını anlattı.

Apple ve Pixar'ın kurucusu ve beyni olan başarı timsali CEO'dan hayata yeniden başlama dersleri...
Sevdiğin İşi Kovala!
"Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım. Ortağım ve ben Apple'ı 20 yaşındayken evimizin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık ve 10 sene sonra Apple, 4000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmüştü. En nadide ürünümüz Macintosh'u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşıma yeni basmıştım. Ardından kovuldum. Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl koyulabilirsiniz? Geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve yönetim kurulu benim tarafımda yer almadı. Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yok olmuştu, bu büyük bir yıkımdı. Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim...Ve yeniden başlamaya karar verdim...O zaman farkına varmamıştım ama Apple'dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu...
Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim. Sonra Next ve Pixar adında başka iki şirket kurdum ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık oldum. Pixar'da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story'yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple Next'i satın aldı, ben Apple'a döndüm. Kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Tadı kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı, işiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin. Durmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani bulana kadar devam edin! Yılmayın."

Cesur Dil!
"Üçüncü hikayem ölüm hakkında. On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum: "Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan. Günün birinde haklı çıkarsın." Bu cümle beni etkilemişti ve o günden beri her sabah aynada kendi kendime hep şunu sordum: "Eğer bugün son günüm olsaydı, bugün (normalde) yapacaklarımı yapmak ister miydim?" Uzun süre artarda,hayır yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım. Bir yıl kadar önce ise bana kanser teşhisi kondu. Önce üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bütün gün o teşhisle yaşadım. Akşama doğru biyopsi yapıldı, neyse ki benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır. Hiç kimse ölmek istemez Cennete gitmek isteyenler bile. Oysa ölüm hepimizin ne ortak sonu ve aynı zamanda ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat'ın değişim ajanı. Yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yasama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin ve sezgilerinizin sesini duymasına engellemesine izin vermeyin."
Verimliliğinizi arttırmak ve hayatta aradığımız tatmini sağlamak için kilit bir hareket. Neden mi?
Yeni bir bilgisayarı gözünüzün önüne getirin. Tertemiz, cillop gibi bir sabit disk, az önce kurduğunuz işletim sistemi ile adeta uçuyor. Sabit disk bomboş, hantallık sağlayan gereksiz programlar, virüsler, zararlı yazılımlar yok, neredeyse leb demeden leblebiyi anlayacak ve daha siz simgeye tıklamadan istediğiniz şeyi açacak. Zamanla porno sitelere giriyor, hafızayı dolduruyor, cracklerle diski kötü amaçlı yazılımlara boğuyor, yükledikten sonra beğenmeyip sildiğiniz her şeyde sistemi daha da hantallaştırıyorsunuz. Ne kadar dikkat ederseniz edin bir kaç hafta sonra bilgisayarda gözle görülür bir yavaşlama var. Bir kaç ay sonra ise hiçbir şey doğru düzgün çalışmıyor, her taraftan uyarı mesajları almaya başlıyorsunuz. Bu can sıkıcı evreyi geçince de nihai son; sistemin çöküşü...
İnsan hayatı da aslında pek farklı değil. Gerektiği anda cesur kararı verip formatı atamadığımız hallerde kişinin eli kolu bağlanıyor, işleri yolunda gitmiyor. Ne kadar çok çaba sarf edilirse sarf edilsin verimlilik düşüyor, yorgunluk ve bunalım kaçınılmaz oluyor. Tanıdık geldi değil mi? Hemen gelecekte kullanılacak dosyaları yedekleyip cesaretle hayatınıza formatı atma vakti gelmiş demek ki...
Değişiklik İyidir!
Eskiden bir alanda ne kadar bilgi/tecrübe sahibi olunursa kariyer anlamında da o denli yükselinirdi. Fakat post-modern toplumun yeni bireyi için bunu söyleyemeyiz. Yeni formül mümkün olan her alandan minimum seviyede de olsa bilgi sahibi olmak. Maalesef gelinen noktada hiç bir konudan gerçekten de bir b*k anlamanıza, konuyu yalayıp yutacak birikime ihtiyacınız yok. Ortaya hangi konu atılırsa atılsın, ortalama bir insandan zerre kadar bile fazla bilseniz yeter.
Hayatınıza dönem dönem atacağınız formatların bu yönde önemli bir faydası büyük. İş hayatından örneklendirirsek; düşünün yıllardır aynı şirkette aynı departmandasınız. Hergün aynı masaya oturup, aynı insanlarla konuşup, aynı görevleri yerine getiriyorsunuz. Bunun kişiye tek katkısı kıdemdir. Bir kaç senede bir iş ya da en azından departman değiştiren kişiyse şirketin ve piyasanın farklı elemanlarıyla iletişim haline olacağı ve farklı işler yaparak yeni tecrübeler kazanacağı için kendisini çok daha fazla geliştirme olanağı bulur. Sadece iş hayatı için geçerli bir durum değil bu. Okul diplomanızı aldığınızdan beri en azından oradakiler kadar yakın ve kafanıza göre arkadaşlar bulamadıysanız, halen bütün zamanınızı sabah akşam 10-15 senelik arkadaşlarınızla geçiriyorsanız bu durum sosyal olarak bir tıkanma yaşadığınız anlamına gelir. Mevzu eski arkadaşları hayatınızdan çıkartmak değil, sadece yenilere de yer açacak kadar zaman yaratmak için küçük elemeler yapmak. Hayatta kimden ne öğreneceğiniz, kimin vizyonunuzu nasıl değiştireceğini öngörmeniz çok zor ama her halükarda farklı bir bakış açısının, yeni iletişimlerin ufkunuzu genişleteceği kesin.
Nasıl Düğmeye Basarım?
Kendinizde yeterli cesareti bulamadığınızda belki de doğru zaman şimdi değildir diye düşünebilirsiniz ama eğer işler yolunda gitmiyorsa/gitmeyecekse kaçınılmaz sonu beklemenin de bir alemi yok. Unutulmaması gereken şey, her yeni başlangıçta, start noktanız neresi olursa olsun bir öncekine daha avantajlı başlıyorsunuz. Korkunun ecele faydası yok. İstifa mektubu cebinde olan bir adamın hayatta sırtı yere gelmez!