15 Haziran 2011 Çarşamba

Giden

Gidiyorsun usulca..!




Aşk bilmecesinin en kısa sözcüğüdür "acı"..
Ya çekersin uzun uzadıya sancısını...
Ya da acı vererek sevgiliye,çıkartırsın acısını..


Kıyamadım...!


Sözcükler dizildi boğazıma bir bir..
Söylemek istedim,söyleyemedim..


Kıyamadım ...!



Yutkundum...
Yutamadım...



Nefesimi zorlayan yerde,tam orda işte
Kala kaldı sana dair söyleyeceğim tüm sözler..


"Ya haykırmalıyım tüm gücümle kulağına,ya boğulmalıyım sessizce.."


Artık saat ayrılığı vururken..
Bu kadar mı hızlı kovalardı akrebi yelkovan..
Bu kadar mı sona hızlı yaklaşacaktık..
Bir "elveda" sözcüğü can çekişiyor dilimde...
Bir çıksa ağzımdan,kendime gelecek tüm yaşamım..



"Sen" den ibaretti her şey..
"Sen" den sonrası bir adım sessizlik..



Kıymetlim...!


"  Hoşçakal'ımı bırakıyorum yüreğine usulca..

9 Haziran 2011 Perşembe

Gitmeye Kararlı Bir İnsan

Gitmeye kararlı olan bir insanın karşısında sakın durma...
Eğer ayaklarına engel olursan;

Kalmak aklına gelmez de,
Bildiği en iyi şeyi yapar.

Çiğner geçer bedenini...


Kaynak:Taner Muzoğlu

çok geç..!!!

Ben seni sevmekten değil,
Seni kaybetmekten korktum.
Ve ben en çok seni kaybetmekten korktum..
En çokta seni kaybettim...
beni affet
Artık kaybetmek için erken,
sevmek için çok geç..!!!

2 Haziran 2011 Perşembe

peri bu şarkıda durur..my best...

Shadows fill an empty heart
As love is fading,
From all the things that we are
But are not saying.
Can we see beyond the scars
And make it to the dawn?

Change the colors of the sky.
And open up to
The ways you made me feel alive,
The ways I loved you.
For all the things that never died,
To make it through the night,
Love will find you.

What about now?
What about today?
What if you're making me all that I was meant to be?
What if our love never went away?
What if it's lost behind words we could never find?
Baby, before it's too late,
What about now?

The sun is breaking in your eyes
To start a new day.
This broken heart can still survive
With a touch of your grace.
Shadows fade into the light.
I am by your side,
Where love will find you.

Now that we're here,
Now that we've come this far,
Just hold on.
There is nothing to fear,
For I am right beside you.
For all my life,
I am yours.

What about now?
What about today?
What if you're making me all that I was meant to be?
What if our love never went away?
What if it's lost behind words we could never find?

1 Haziran 2011 Çarşamba

Güloşuma...Anneme...tek gerçeğime..

zaman o kadar hızlı geçti ki.ben bile anlayamadım nasıl akıp gittiğini. Büyümüşüm meğer ama hiçbir ders alamadan şu hayattan,dünyaya bir çivi bile çakamadan geçmiş zaman.
O
küçüksünle başlayan cümleler bitti, hatta ben kullanıyorum artık bu cümleleri. kardeşim bende büyüyeceğim dediğinde o kadar burkuluyor ki içim,ona her seferinde keşke küçük kalsan,büyüme hevesinle harcama çocukluğunu,eninde sonunda büyüyeceksin ama bir daha asla küçülemeyeceksin.desem de faydasız,biliyorum o yine de küçücük beynini büyümenin hayaliyle doldurmaya devam edecek.Yani benim gibi,yani her çocuk gibi.
Eskiden tek derdim küçük olmaktı,her dakika oyun oynamak kandırmıyordu beni. 
büyüsem,derdim,annemin eteklerinin altından kopsam,hep birilerinden ders almak değil de ders verebilsem,her ağladığımda çikolata yada sakızla kandıramasalar beni en önemlisi özgürlüğüme kavuşsam,bu benim tek hayalimdi.
Şimdi anlayabiliyorum.büyüklerimin bana söylediklerini,şimdi kavrayabiliyorum.
Zamanı gelince babandan para bile istemeye utanacaksın! diyenlere şimdi hak veriyorum. Eskiden koşa koşa giderdim de şimdi sırf para istemek zorunda kalmayayım diye telefonlardan uzaklaşıyorum.




Büyümek...eskiden hiçbir şey ifade etmezdi bu kelime.Hatta kulağıma o kadar hoş gelirdi ki.Sen küçüksün,yapamazsın.daha ufacıksın beceremezsinle kurulan cümlelerden sıkılmıştım , belki de bu yüzden bu kelime çok uzaktı bana.
Ya şimdi
Çok zor be anne.Bazen bir film haline geliyor hayatım. Ayaklarımı uzatıp, beyazperdenin büyülü dünyasına adım atıyorum. Hem tek seyircisi, hem başrol oyuncusu olduğum bir film bu. Ve seyirci olarak izlerken, baş aktrisin benden başka hiçbir seyircinin okuyamayacağı tanımsız acısının izini okuyorum gözlerinde. Çünkü en neşeli sahnede bile, gülerken gözlerimin ışığı eksik annem. Sen eksik olunca, ışık da eksik. Filmin süresi uzun mu olacak, kısa mı olacak onu kestirmem mümkün değil. Ama eminim, o ışık son sahnede bile geri gelmiş olmayacak o gözlere. Çünkü onlar ait olduğu yerde. Senin özleminde yitirdim annem...
En acısı, dost bildiklerim, aşk seçtiklerim toplanıp bir araya gelseler, senin çeyreğin bile edemezmiş. Bilsen ne zor bunları itiraf etmek kendime ve sana... uzaklar bile gururumu söndüremedi. Hâlâ gururlu, şımarık, kucuk kızınim. Hayır, hayır yavrunum. 'Ben artık bir genç kızım, başkalarının yanında bana yavrum deme.' derken bile böyle düşünüyordum inan. Şimdi içten bir seslenişine, Yavrum! hitabına öyle ihtiyacım var ki... Dolaplarımı düzenlerken, eşyalarıma bakıp bakıp ağladığın duyuyorum. yada arkadaşlarınla konuşurken gözlerinin dolduğunu... İçim acıyor ama bilsen nasıl seviniyorum. Yokluğuma alışamamış olman, mest ediyor beni...

Puslu gözlüm, dert ortağım! İnan içim içimi yiyiyor, ya bitmezse bu geceler, ya geçmezse saatler, ya sensizlıgın ateşiyle bindiğim otobüs getirmezse beni... Uzar da yollar kavuşamazsam sana, ya özlem alışkanlık olur da unutursan beni.

Ama beni unutmaman için hep dağınık bırakacağım odamı. Söylene söylene toplarken, yine gözyaşların ıslatacak eşyalarımı. alper yine dalga geçecek, anlatacak bir bir ağladığını. Ya ben...

Tek bu değil aslında,ayrılık deyince bir tek o da gelmiyor aklıma. Her kavga ettiğimizde b
ir gün buradan gideceğim, o günü iple çekiyorum derdim ya sana. Sende odana çekilip saatlerce ağlardın.Özür dilerim anne,sana yaşattıklarım ve sana yaşatamadıklarım için özür dilerim.O kadar çok isterdim ki şuan yanında olmak,güven dolu ellerini yine üzerimde hissetmek burada hiç kimse senin gibi karşıma oturup bugün neler yaptın?diye sormuyor.Bir hata yaptığımda bana öğütte veren yok.Biliyorum şaşıracaksın çünkü ben bitmek bilmeyen sorularını da sevmezdim,karşıma oturmanı da istemezdim.Aynı evin içinde çok uzaktım sana ama şimdi yollar var aramızda ve ben çok yanlızım anne..
Sakın yine üzülme olur mu kızım mutsuz mu diye.bilmiyorumda şikayetçiyim anne.Şu lanet olası zaman beni senden ayırdı diye şikayetçiyim.Büyüdüğüm için şikayetçiyim.Senin hala küçük kızın olmak için her şeyimi verirdim.
Bu mektubu yıllar önce yazmalıydım. Belki ilk yazı yazmayı öğrendiğimde, belki de senden ilk ayrılışımda. Ama unuttum işte… Kendime göre çok meşguldüm, derslerim, sonra sınavlar, iş bulma telaşı… Sonrası zaten malum, vaktim olmadı. Hala hayatta olmansa benim için en büyük fırsat. Belki bundan sonra, sana yazabilecek ikinci bir fırsatım olmayacak. Yazacaklarım içimde kalsın istemiyorum. Bugüne kadar benden çok şey istedin. En başta, huzur dolu bir yüzün, şefkatli bir kucağın vardı. “Başını yasla” dedin, yasladım. Karnım doydu, kendimi güvende hissettim, sıcaklığınla ısındım. Tam oraya alışmıştım ki “emekle” dedin. O sımsıcak kucağından ayrılmak zor oldu. Süründüm. “Ayağa kalk” dedin, kalktım. Nasıl korktuğumu sen benden daha iyi biliyorsun. Karşıma geçip kucağını açarak bana “yürü” dediğinde ne çok sevinmiştim. O ilk ayrılıklardan sonra sana doğru adım atmak hayatımın en güzel anıydı sanıyorum. Yürümek değil uçmak istemiştim. Çünkü seni çok özlüyordum.Benim dilimden anladığın, acıktığımı, susadığımı, uykum geldiğini bildiğin halde konuşmamı da sen istedin. “Derdini söylemeyen derman bulamaz” diyordun. Konuştum. Seni çok sevdiğim için ilk olarak da anne dedim.Ben büyüdükçe isteklerin de arttı. “kızım, yemek ye, kızım dikkat et, terliyken su içme, tehlikeli oyunlar oynama, arkadaşlarınla iyi geçin, eve geç gelme”,.. Sayfalar dolusu isteklerdi bunlar. Zaman zaman küçük kaçamaklarım olsa da bütün isteklerini yapmaya çalıştım. Okula başladıktan sonra “ders çalış” dedin çalıştım, “ödevlerini zamanında yap” dedin yaptım, .Biliyor musun, okul beni senden ayırdığı için ilk zamanlarda hiç gitmek istemiyordum. Sırf sen istediğin için gittim.
Büyüdükçe seninle geçirdiğimiz zaman azalıyor, kendi başıma kalıyordum. Bu defa, güçlü olmamı, zorluklar karşısında pes etmememi, başkalarının beni üzmesine izin vermememi, paramı, zamanımı ve fırsatlarımı iyi değerlendirmemi istedin.Sonra, “haksızlık etme” dedin, “yalan söyleme, kimseyi üzme”… Yapabildim mi bilmiyorum. Ama çabalıyorum. Bu isteklerinin yerine getirilip getirilmediğini sen benden daha iyi biliyorsun.
Annem;
Ekmeğin en sıcak yerini, yemeğin en lezzetlisini, meyvenin en güzelini yemeyi, elbiselerin en yenisini giymeyi sen hiç sevmedin.. Benim karnım tok, sırtım pek, elbiselerim hep yeni ve temiz olsun istedin. Öyle oldu.Bugün hayatımın bilmem kaçıncı günü ve senden uzaktayım. Bu mektubu yazarken geriye dönüp baktım ve benden bugüne kadar ne çok şey istediğini gördüm. Biliyorum hala iyi ve mutlu bir insan olmamı istemeye devam ediyorsun. Senden uzakta geçirdiğim bu günde ben de senden bir şey istiyorum.

Yapamadığım isteklerin ve yanında olamadığım her gün için beni affet ve Hakkını helal et...
Seni çok seviyorum


Ne Kadar Düş Kurarsanız O Kadar Varsınız

Her gün doğuşu yeni hataların, devrilecek bambaşka çamların habercisidir. Hatalar, yanlışlar kaçınılmazdır. Ancak bu durum, söz konusu hatalarımızı sonsuza kadar yanımızda taşımak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Dersinizi aldınız mı? Aldıysanız hatalarınızı arkanızda bırakıp ilerlemeye bakın. Gözünüz her zaman ileride olsun ve bu arada da sizi olumsuz yönde etkileyebilecek seslere kulak asmayın.
Bugün iyi bir şeyler yapabiliriz. Bugün iyi düşüncelere sahip olabiliriz. Bugün kendimizle ilgili güzel, sevindirici ve öğretici fikirler geliştirebiliriz. Kendi kendinize, bugün iyi şeyler düşüneceğim, deyin. Bu iyi düşünceler yüzünüzü kara çıkarmayacak, sizi de iyileştirecektir.
Hepimiz, hayallerimizi ve hedeflediklerimizi gerçekleştirebilecek potansiyelde yaratıldık. Asıl mesele ise bunun farklına varabilmek. Hayatları boyunca kendi yeteneklerinden bihaber yaşayan ve bunların fark edilmeden, gün yüzüne çıkmadan yitip gitmelerine sebep olan çok sayıda insan var. Böyle bir insan kendi kendine şüpheyle yaklaşıyor, kendine inanıp güvenemiyor. Dolayısıyla da kimse ona inanmıyor. Ne kendisi, ne de çevresindekilerce tanınmayan, güvenilmeyen bir insan dünyaya gelmiş oluyor böylece.
Siz Düşlerinize İhanet Ederseniz, Düşleriniz de Size İhanet Eder
İnandığımız hayallerimiz, düşlerimiz ve ideallerimiz için mücadele verelim. Çünkü başarının gerçekleşme ihtimali, vermiş olduğumuz mücadele kadardır.
Tutarlı insan, son hedefi ile günlük ve anlık çalışmaları arasında uyumlu olmalıdır. Yoksa maymun iştahlılık, insana zikzaklar çizdirir ve dönüp dolaşıp başladığı yerde alır soluğu. Her konuda bir şey bilmeye çalışmayın. Bir konuda çok şey bilin; asıl para eden budur. Konunuzun uzmanı siz olun.
Günümüzde insanlar, etkin insan yerine edilgen ve yönlendirilen sürüler haline dönüştürülmüşlerdir. Yüreklerindeki ve beyinlerindeki inanılmaz potansiyeli kullanma ve ateşleme yerine, kendi üzerlerine ölü toprağı serpmişlerdir.
Hayalleriniz En Büyük Sermayeniz
Her koşulda ve her ortamda fizik ve beyin gücünün azamisini ortaya koyanlar, arada bir yenik düşseler de, büyük yarışı hiç bir zaman kaybetmezler.
Ayağa kalmak, yeniden yola koyulmak için ümitleri, cesaretleri ve güçleri her zaman mevcuttur.
Bilgi en değerli hammaddemizdir. Şirketlerin en büyük sermayeleri, bilgi, birikim ve deneyimleridir.
Unutmayın, mal sahibi malını korumak zorundadır. Bilgi ise sahibini korur.
Ne kadar düş kurarsanız, o kadar varsınız. Hayalleriniz en büyük sermayeniz. Başka bir ifadeyle ne kadar düş, o kadar para…
Öz disiplininiz yüksek, sonuçlarınız yakın olsun…

Emeğinizi, Bilmeyene Yorumlatmayın

Hindistan da çok unlu bir ressam varmış…
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş…
Ve onu “Renklerin Ustası” anlamına gelen Renge Çeleri olarak tanısa da; kısaca Renge Guru derlermiş…
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Ramici ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Renge Guru´ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş…
Renge Guru ise;
- Sen artik ressam sayılırsın Racacı. Artik senin resmini halk değerlendirecek. Diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor… Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.
Alıp resmi götürmüş Renge Guru´ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Renge Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Ramici yeniden yapmış resmi ve gene Renge Guru´ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Renge Guru… Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte… Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.
Ramici denileni yapmış…
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış… Çok sevinmiş ve koşarak Renge Guru´ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Renge Guru ise;
Sevgili Ramici, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karsılaşabileceğini gördün…
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı…
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin… Yapıcı olmak eğitim gerektirir… Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi…
Sevgili Ramici Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın… Onlara Gore senin emeğinin hiç bir değeri yoktur…
Sakin emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma…