11 Şubat 2015 Çarşamba

Mila'ma...

Küçük dünyamın büyük mucizesi,

Küçücüksün daha..
Mini mini ayaklarınla koskocaman adımlar atıyorsun hayata...
Şimdi terk derdin oyuncaklarınla bir hayal dünyasında mutluluk çığlıkları atabilmek..
Biraz daha az uyuyup daha çok koşabilmek oradan oraya..
Büyüleyici bir yaşama sevinci buram buram kokuyor senın her kahkahanda..

Annecim,
Canımın canı,
Huzurum,
Cesaretim,
Sakladığım korkularım,
En büyük kahkaham,
En derin mutluluğum,
En tatlı yorgunluğum,
Geleceğe dair en büyük umudum,
Hayallerimin tek varisi,
Aşkım,
Gülümsedikçe gülümsetenim,
Sevdikçe daha çok sevdirenim...
İnancım,
İştah açıcım,
Beni ben yapanım,
Varoluşa en çok inandıranım,
Gözyaşım,
Çığlıklarım...
Masalları gerçek kılanım..
Kızım...


Korkma...
Hayat her adımında seni sınayacak..
Yanlışı yapma  imkanın varken doğruda kalabilmen için...
İmkansızlıkların pençesinde dik durabilmen,
Hep umut edebilmen için...
Ağlarken bile gülümsemek için onlarca neden bulabilmen,
Düştüğünde kalkıp nefes nefese kalana kadar koşabilmen için...
Griye rengarenk boyalarla savaş açman,
Kahkahalarınla gözyaşlarını dindirebilmen için...
Tekrar tekrar güvenebilmen,
İnancın aslında bitmek tükenmek bilmeyen en büyük enerji olduğunu her nefesinde hissedebilmen için...
Anlayabilmen ve tüm kargaşanın ortasında bile bütün cesaretinle anlatabilmen için...
Cesur olabilmen,
Cesaretini hoyrat ellerde tüketmek için değil, onunla tüm dünyaya kendini kanıtlayabilmen için...
Öğrenmekten korkmaman ve hiç vazgeçmemen için...
Yeniden, yine sil baştan başlayabilmen için...

Hiç vazgeçme dünyam,
Karanlık, inan aydınlanan günün en hoyrat habercisi...
Hayat senin baktığın yerden güzel,
Güvendiğin yerden ihtişamlı,
İnandığın kadar özgür...

Sev, en çok sevilenim..
Sevdikçe bakacaksın dünyaya anlamlı..
Sevdikçe çoğalacak, sevgiyle azaltacaksın tüm karabasanları...

İnan ayışığım,
Her attığın adımda inan kendine,
İnan insanların ne yaşarlarsa yaşasın kalbinde bir yerlede iyi olabileceklerine...
İnan en büyük servetin o masum hayallerinde  gizlendiğine...

Yavaş yavaş büyü kızım..
Er geç ulaşılan destinasyon aynı...
Ağır ağır yaşa mutluluklarını..
Yavaşça yürü, çokça tebessüm et..
Adım adım ilerle hep...
Sindire sindire yap kumdan kalelerini..
İnce ince at hayatının tüm ilmeklerini..

Ve unutma mucizem,
Bir gün gelip düştüğünde,ellerini tutmak için..
İlk gözyaşlarını dindirebilmek,
Dertlerine ortak olabilmek için..
Attığın her kahkanın şahidi,
Mutluluklarının en mutlu edeni olabilmek için..
Tekrar tekrar gülümsemen,
ve hep inanman için...


Annen hep yanında olacak meleğim...
Sen huzurla gel kollarıma..




Peray Özdil
10.02.2014










10 Ocak 2015 Cumartesi

Bana Edebiyat yapma!

Edebiyat yapma bana..
Çokça duymuşuzdur etrafımızdan.Karşısındaki biraz ağdalı bir dille birazda edebi öğeleri barındırarak bir konuşma yapıyorsa sıklıkla dökülüverir ağızlardan..Bizim toplumumuz sevmez çok.Yalınlık belki de netlik ister..Bense çok severim o edebiyat yapanları.Edebiyatın engin denizinden kendime katabileceğim çok şey olduğunu düşünürüm..Edebiyat üzerine düşünmeye iten ise bugün çok enteresan bir olayla karşılaşmam.


Uzun bir zaman öncesine ait,nasıl o zaman atladığıma anlam veremediğim bir yazıyı okuyordum bugün.Yazının sonuna geldiğimde gayri ihtiyari yazarın bütün yazıları seçeneğine tıkladığımda bugün yazmış olduğu haberin başlığı dikkatimi çekti..Atlarcasına açtım sayfayı mi acaba düşüncesiyle.Evet tam da düşündüğüm gibiydi.Haberi okuduğumda kişiyide araştırma gereği hissettim..Bir çok siyasi söylemini bile oturup internette bir çok siteden ve hatta twitterdan uzun uzun okudum...Tam bir fikir adamı..Hadi söyle de işini bitirelimcilere müthiş bir meydan okuma akıyor her cümlesinden..Hayranlık uyandırıcı benim için..Siyasete yoğun ilgimden dolayı az bulunur cinsten diyebilirim...


Ben konuma döneyim yine.Bugün okuduğum yazısında en çok dikkatimi çeken şeyde başta sözünü ettiğim edebi yorumlama..Tahkiyenin yazılı şöleni..Son günlerde bizzat kullandığım,anlamlandıramayanların ışığında yanlış yorumlanan söz sanatları...
Yazıda bariz bir şekilde Tariz, biraz da Telmih biz buradayız işte diye bağırıyor..Anlayabilene tabi diyor..Şaşkınlıkla okudum gerçekten.Şaşırtan aslında konusu olması gerekirken,aktarılma biçimiydi benim için..Kaleminize sağlık...


Yazıda ki hikaye ile ilgili bir kaç düzeltme yapasım,aslında şurası şöyle bu kısımda biraz eksikler var diyesim geldi okurken..Kendimden bir şeyler katma arzusuyla tutuştum..Kendimi daha fazla anlatma..Tabi en fazla buradan yazmak düştü payıma fikirlerimi...Yazının ilk kesitinin son paragrafı için de ayrıca teşekkür ederim sevgili ve saygıdeğer büyüğüm...




O zaman son söz Jerzy Lec'den gelsin;


"Tüm sözcükler tükendiğinde,insan insanı anlamaya başlar"




Peray Özdil
10.01.2015



































9 Ocak 2015 Cuma

Anne oldum

Anne oldum.. ve şimdi kendi içime, çocukluğuma doğru büyüyorum.. Durmadan okuyorum, kızımı şekillendirmek için değil, kendimi büyütmek için.. Anne olunca öğrendim, değiştim, kendimi gerçekleştirmek için hayal etmeye başladım ve hayallerim için adım atmaya. Anne olunca kendimi tanıdım, içimdeki annemi-babamı çıkardım ortaya ve savaştım..  Anne olunca anladım, hani o 'anne olunca anlarsın!!' dediklerinin hiçbirini anlayamayacağımı.Çünkü ben, anne olunca; başka bir dünyanın mümkün olduğunu anladım..
Aslında... Başka bir hayat mümkün, hayal edelim kafi..
Ben de hayal ettim. Kızımın ve geleceğinin ne olacağı, nasıl olacağı/olması gerektiği değildi hayallerim. Çünkü ben onun kendini gerçekleştirme yolculuğunda sadece eşlikçisiyim.. onun hayalleri kendisinin.. Ben onun müdahalesiz, izleyicisiyim.


Şule Seda AY
Anlamazsın,anlatmamda zaten
Kimseyede anlatmadım,
Anlatmasınlar diye,
Çünkü anlatırlar,anlamazlar..


                             Mevlana


6 Ocak 2015 Salı

If the whole world was blind, how many people would u impress ?


Bazı şeyleri veya kimseleri gözümüzde ne çok büyütürüz bazen.Ulaşılamaz hayaller ve utopik kişiler gibi gelir..Kendi kafamızda büyütürken onları,aslında bir nevi kendimizi küçültürüz bu zamanlarda..Kendine güvensizliktir aslında bu..Yetersizlik hissi gibi.Ya da toplumsal uyaranların ışığında açamadığımız ve kamaşan gözlerimiz...İş hayatında,sosyal çevremde ve özel hayatımda hem kendim tecrübe ettim hemde bunu bizzat yaşayanları gördüm senelerce.İşyerinde büyütülen ,korkulan üstdüzey çalışanlar,pırıltılı ve ulaşılamaz hayatlar sergileyen kişiler olduğu gibi,normal hayatının içerisinde kendisini merdivenlerin en tepesinde konuşlandırmış kişiler de olabiliyor bu kimseler. Biraz kişilere yoğunlaştım çünkü maddesel olmayan hayal niteliğindeki her şeyin tamamen isteyip istememek ve gösterilen çabaya alakalı olduğunu düşünüyorum.Kişilere gelince..

Birinin vakti zamanında çok güldüğüm bir tabirini maalesef kullanmadan geçemeyeceğim ,  “klasman farkı” şemsiyesinde kendini  koskoca yaşayan insanlar aslında o kimseler...Baktığında,yaklaştığında,öğrendiğinde keşke ilk tanıdığım, bildiğim haliyle kalsaydı dediklerimiz....Bünyelerinde barındırdıkları yetersizlikleri içe vurum çatısı altında biraz da snob bir bakış açısıyla kapamaya çalışan ve buna da “fark” ismini koyan insan esintileri...İnanın uzaktan öyle hoşlar ki, yaklaştıkça uzaklaşmak isteğinden bir türlü kopamıyorsunuz...Maalesef diyeceğim aslında çünkü bu konuda hiç yanılmadım..Koca koca,büyük harflerle konuşan birini gördüğünüzde dikkatlice dinleyin,inanın o gürültünün altındaki yalın boşluğu göreceksiniz.Ondandır ki bu tip kişilerin cümleleri hep belirsiz ,netlikten uzak,kaçamaktır.Uzun ve homojenize cümleleri pek beceremezlerde  zaten..Yaşanmışlıkları,lansmanları elbet vardır ama baktığınızda aslında o kadar da değer olmadığını çok net anlarsınız...Buradaki asıl sıkıntı ise,bu insanların bu kimliklere bürünmelerini anlamlandıranlar yani gördüklerini gerçekten yorumlayamayanlar...Ki buna kendimi de dahil ediyorum önceki yaşanmışlıklara binaen..O şemsiyeyi matah bir şey sananlar...Sanıyorum buda tecrübe ile sabitlenecek türden...Şimdi ben bunları neden yazıyoruma gelince...Listeme  kısa bir zaman önce birini daha ekledim..Kafamda büyüttüğüm,şimdilerde ise ondan kaç gömlek yukarda olduğumu anladığımda eski yerini tamamen kaybeden ve pırıltılarının altındaki eksik tevazuyla bomboş bir kimliğe bürünen bir kayıp benim için...Aslına bakarsak kayıp mı benim adıma bir kazanım mı oda ayrı bir tartışma konusu olabilecek nitelikte...

Ha bir de yukarıda kaç gömlek fazlaymışımı bir tür burnu havadalık gibi algılamamakta fayda var..Gömleklerin ağırlığı sadece kıyasladıklarımdan geliyor ve çirkin düşüncelere sahip olmamaktan..Gerçi ben yine de zeka anlamında da bir küçük meydan okuma yapayım zira bazı yaşadıklarım sadece bu konu üzerindeki ağırbaşlılık yaftamı oldukça hırpaladı..

Uzun uzun konuşurum kendimle,konuşmayı severim ama yarım kalır hep konuşmalarım.Yazdıkça daha iyi anlaşıldığımı,kendimi daha iyi anladığımı düşünüyorum..Keşke yazdığım kadar anlatabilsem diyorum bazen kendimi karşımdakilere...Ama klasman farkına sıkışıp susmayı tercih ediyorum benJ Anlatamayacağımdan mı, anlayamayacağından mı işte orasıda takdiri ilahi ..

Kapanış temennimde Tarkandan olsunJ

“Başkası olma kendin ol,

Böyle çok daha güzelsin...”

Peray ÖZDİL

6/365



''Varlığını dinle. Sürekli olarak sana ipuçları veriyor; o sakin, küçük bir ses.... Sana bağırmıyor, bu doğru. Ve biraz sessiz olursan kendi yolunu hissetmeye başlayacaksın. Olduğun kişi ol. Hiçbir zaman başkası olmaya çalışma..Olgunlaşacaksın. Olgunluk bedeli ne olursa olsun kendin olma sorumluluğunu kabul etmektir. Kendin olmak için her şeyi riske atmaktır.."
                                                                                                OSHO


(Az önce okuduğum kitapta gözüme çarptı.Üzerine yazmayı düşünüyorum bir ara o yüzden unutmamak adına araya sıkıştırmadan edemeyeceğim.)

Hoşgeldin Yeni Yıl.....6/365


Yıl 2015...

Bir seneyi geçmiş yazmayalı.Aslında yazmayalı değil de yayınlamayalı.En sevdiğim şeylerden biri olan bloğumu saçmasapan nedenlerle kullanamamak...Neyse bugünü yepyeni bir başlangıç nezdinde görerek ben yine çok sevdiğim şeyleri yapmaya dönebilirim.

Bir laf vardır hani; gün be gün baktığında her şey ne kadar aynı görünürken, 1 yıl geriye döndüğünde her şey ne kadar farklıdır diye.Gerçekten öyle. 1 yıla sığdırdıklarımı düşününce ben bile hayrete düşüyorum.Kısa gibi gözüken ama onlarca yaşanmışlığı barındıran bir silsile benim için.Tek tek yazacağım,ince ince düşünüp  yine de çok süzmeden bu sefer.Yazdıklarım sadece benim için ileride okuyacağım bir nevi günlük olmayacak çünkü hayatımda bunu paylaşacağım,ilerde okudukça her şeyi daha iyi anlayacak insanlar var artık hayatımda.Şimdi ve gelecekte..

Şimdiye kadar yazdıklarımı paylaşmak yerine tekrar baştan başlayacağım bu sefer.Bugünümle geçmişi daha iyi yorumlayabilmek için..belki de daha iyi yoğurmak...

Geçen sene hiç geçmeyecek diye düşündüğüm korku ve kaygılarım yerini derin bir huzura bıraktığından mıdır bilinmez, içimdeki çocuk oldukça heyecanlı şu sıralar.Yepyeni başlangıçlarım,sayfasını kapattığım yıllarım, hep ordaydı sanıp aslında hiç olmayan dostluklarım,gerçekten anlayanlar ve gerçekten anladıklarım,mucizem,iyi kilerim ve alınan son dönem kararlarım...

En baştan ve sil baştan başlamak en iyisi...

Bu önsöz olsun..

Şimdilik..

Peray ÖZDİL