29 Kasım 2011 Salı

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli

Yetmiyor

Yormak istemiyorum artık kimseyi.
Yorgunum zira!
Kelimeleri yanyana getiresim yok kendimi anlatmak için.
Sen anla!
Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için.
Hiç söylenmemiş sözler duymaya ve
yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var..
Yetmiyor bildiklerim....


Can Yücel

25 Kasım 2011 Cuma

Ünlü film yıldızı Audrey Hepburn'e güzelliğinin sırrını sordular.Bu soruya karşılık aşağıdaki makyaj tarifini verdi:


''Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını  dokundurmayın.
 Güzel gözleriniz olsun istiyorsanız, güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip  sık görüşün.
 İdeal beden ölçülerine sahip olmak ve hep zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi  yoksullarla ve açlarla paylaşın.
 Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu  okşamasına izin verin.
 Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, asla cahilce ve gururla yürümeyin.
İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi, hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye, bakım gömeye, gözden geçirilmeye ihtiyaçları vardır. Hiçbir insanı eskisi, bozuldu işe yaramıyor diye elinizden çıkarma hakkınız yoktur.
Hatırlayın, bir yardım eline ihtiyaç duyarsınız, kendi omuzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, dirseğinize ve bileğinize varın, işte orada bir yardım eli bulacaksınız.
Yaşlandıkça, iki elinizin olduğunu, birinin kendinize, diğerinin de başkalarına yardım etmek üzere yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz.
Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saçını tarayış biçiminde değildir.
Bir kadının güzelliği gözlerinden okunmalı, çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır.
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı ruhundan okunur.''

Audrey Hepburn

Gospel

Masmavi  bir gökyüzünün korkutan sakinliği gözlerinin mavisinde,
Bir deli rüzgar eser de değerse yüreğe
Korkusundandır med-cezirlere  gebe kalması sessiz yakarışların…
Ne sabra sükut,
Ne fırtınaya liman olur buğulu sözcükler…

Korkmaya da çekinir bazen…
Kabullenişi varoluştan sayar ..
Bazen ihtiyatla,
Bazen tecrübeden uzak…

Sesinin renginde bulur soluksuz kalışları
Nefes nefese,
Hayatı keşfedercesine…
Ve bir gün susar…
Susarak saklanır hikayelenmiş yanılsamalardan…
İnanmayı reddettikçe hayat bulur gözlere devran olmuş parıltılar…

Yine de gider…
Vazgeçmiştir çünkü daha hiç tanımadan…
Debelenmelerin soğuk savaşlarından,
Umursamaz sıcak sevişlerinden…

Öylece bakar,
Öylece susar,
Öylece yola çıkar…
Yol uzundur,
Kalbi acılı,
Gözyaşları sessiz…

Ve gider…
Özleyerek yaşanmamışlıkları…

Peray Özdil 25.11.11

24 Kasım 2011 Perşembe

Dersim katliamında öldürülen Seyit Rıza efendi'nin son sözleri hayatıma atılan bir ok sanki...

"Ben sizin yalanlarınızla baş edemedim, bu bana dert olsun. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun"......

İçeriği "İYİKİ" Olan Hiçbir "KEŞKE" Yoktur...

 
.

Hadi yüzleş keşkelerinle yüzleş ki; her “keşke” yi bir “iyiki” ile sıvayabilesin,yüzleş ki yarın “ben bugün yeniden doğdum”diyebilesin.

Yaşamın senden aldıklarını senin ondan çaldıklarını her şeyden
öte yaşadıklarını düşün, her “keşke”nin yerine bir iyi koy, yaşadığın anlara ve anları böl yıllara, hadi “keşke”lerini say, senin için yüzlerce “keşke”nin karşısına bir “iyiki” koy yaşanan anlara inat, hadi tart ve düşün hangisi ağır diye...

Ne çok şey almıştır zaman ve ne çok şeyi tüketmiştir farkına varmadan insan, en çok kaybettiği değerler için ağlar ve en çok yitik zamanlarda bıraktığımız “keşke”leri yaşarız ömrümüzde. Ne çoktur dilimizdeki yeri ne çok anlam saklarız bu tek kelimede, ne büyük bir sırdır yüreğimizde son nefese kadar taşımamız gereken peki ya “iyiki” saklamak zorunda olmadığımız en karanlık gecede bile bize ışık olan, herkesle paylaştığımız kaç tane “iyiki” var hayatımızda?
Sen her gece mumlar yakarsın ve ağlarsın en saf yanınla.

Ama “keşke”ler yapışır yakana.

Bir tünel olmalıdır hayatın karanlığında, ışığa uzanan bir dehliz ne kadar yakındır oysa beklenen ışık görürsün, ama yaklaştıkça kaybolur hayattaki “keşke”lerin gölgesinde.Bütün renkler yitirir anlamını,bütün anlamlar kaybolur kendini en mutlu hissettiğin anda bile bir “keşke”çıkar karşına seni umutsuzluğa sürükleyen.

İçeriği “iyi”ki olan hiçbir “keşke” yoktur.

Hadi her şeyi bir kenara bırak bütün “keşke”lerin karşısına tek bir tane “iyi ki”koy, kapat gözlerini ve düşün “keşke”ler ıslıkla “iyiki”ler yumrukla yıkılır unutma.

Hadi “iyiki” askerlerinle bir ordu kur kendine.

Bütün “keşke”lere savaş aç, pusuya düşür onları,denizden geçemiyorsan,karadan yürüt gemilerini. Kavgada namertlik yoktur, unutma varsın senin için kalleş desinler,sırtından kurşunla onları, sonra bir darağacı kur yüreğinde, geri kalan bütün “keşke”leri idamla yargıla ve as,yürü ardında bakmadan,başın dik olsun,muhteşem bir savaş kazanmış muzaffer bir komutan edasıyla yürü,adımların hiç tereddüt etmesin “iyiki”lere giderken.


“Zorbalar görünüşte galiptir” unutma.

Çünkü keşkeler yok artık, yokuş yok,viraj yok artık, ömrünün her karesini dilediğin renge boyayabileceğin bir yol var önünde hep “iyi ki”lere uzanan, hep “iyi”lerin olduğu, boya dilediğince boya, her umut ayrı bir renk,her hayal bir desendir avuçlarında unutma.

Yaşam bir düş değildir,hangi rüyayı görmek istiyorsan onu hayal edersin ve kapatırsın gözlerini,bırak hayat bütün “keşke” yapraklarını döksün takviminden,dünün hükmü dünde kalmıştır çünkü.

Tek kural vardır yaşamda “DÜŞÜN İNAN BAŞAR”

Hadi her şeyi bir kenara bırak.

Bir mum yak, birleştir kirpiklerini ve yeniden öğret gözlerine “iyiki”leri görmeyi.

Eline bir sözlük al, önce KEŞKE sonra İYİ kelimelerinin anlamına bak,hadi karar ver, hangisi daha hoş geliyorsa kulağına yarın sabah onları kat hayatına olur mu?

İnsanları tanırken "narsistleri" es geçmeyin !

Narsisistik- kişilik bozukluğu
''''Genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullarda, düşlemlerde ya da davranışlarda ortaya çıkan üstünlük duygusu, beğenilme gereksinmesi ve empati yapamamanın olduğu sürekli bir örüntü...''''

Kendinin çok önemli olduğu duygusunu taşıma...

Başarılarını ve yeteneklerini abartma, yeterli başarı göstermeksizin üstün biri olarak tanınmayı bekleme...

Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve kusursuz sevgi düşleri üzerine kafa yorma...

Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna ve ancak başka özel ya da üstün kişilerin, toplulukların, kurumların kendisini anlayacağına ve onlarla arkadaşlık edebileceğine inanma...

Çok beğenilme isteği...

Her şeye hak kazandığı duygusu...

İlişkileri çıkarları için kullanma...

Başkalarının duygu ve isteklerini anlama konusunda isteksizlik...

Başkalarını kıskanma ve kendinin kıskanıldığına inanma...

SAYILARI ARTIYOR

Bu özelliklerin çoğuna sahip ve küstah, kendini beğenmiş davranışlar sergileyen tanıdıklarınız var mı? Yakından tanımasanız bile gittikçe çevrenizde bu özelliklere sahip kişlerin sayısında artış oluyor mu? O zaman narsisistik kişilik bozukluğu olan birilerini biliyorsunuz demektir. Çünkü bu tanım ve özellikler psikiyatride kişilik bozuklukları başlığı altında yer alan hastalıklardan biri olan narsisistik kişilik bozukluğuna aittir.

Biraz kendini beğenmenin, hele bu beğenmeyi gerektirecek özellikler varsa sakıncası yoktur. Hatta kendini değersiz hissetmekten, önemsiz sanmaktan çok daha sağlıklıdır. Ama iş sadece kendini sevip, diğerlerini sevememeye gelince sorun olur. O sadece kendi gücü, başarıları, güzelliği ile ilgilenir. Diğer insanları sadece kendi çıkarları için kullanırlar. Aslında diğer insanları umursamasının tek nedeni, kendisi hakkındaki yargılarıdır. Yoksa kişi olarak onları umursamaz.

NARSİSİZMİN ARKA YÜZÜ

Narsisistik kişi, kendini yeterli görüp başarıya ilişkin fantazilerle uğraşır. Ama aslında kendinden kuşku duyan, kırılgan, eleştirilere tahammülsüz, değersiz hisseden bir gizli yanı vardır. İnsanlarla yüzeysel ilişkiler kurup, devamlı övgü isteyen, toplulukların içine gerçek anlamda giremeyen, başkalarına güvenmeyen, dayanamayan, onların zamanlarına değer vermeyen, sınırlarını önemsemeyen biridir.

Toplumsal alanda genellikle başarılıdır. Çok ilgi alanı vardır ama hepsi yüzeyseldir. Sıkıntılı, sağlıksız ve taklitçi değerlere sahiptir. Bir yandan yalan söyleyerek maddiyata dayalı, otoriteye saygısız bir yaşam sürerken, dışarıya dürüst, aşırı ahlakçı ve paraya önem vermeyen biri tablo çizer. Baştan çıkarıcı, denetimsiz cinsel yaşamı olan kişilerdir. Evlilikleri düzensizdir, evlilik dışı ilişkilere girer. Çünkü eşini ayrı bir varlık olarak göremez ve sevemez. Çok iyi konuşan, kararlı biri gibi görünmekle birlikte bilgileri; sadece başlıkları içeren yüzeysel bilgilerdir, ayrıntıları unutur. Onun için, dil ve konuşma kendine güvenini tazelemenin bir yoludur.


ÇAĞIMIZ MI ÜRETİYOR?

Gittikçe yakınmalarımız artar oldu çevremizden, tanıdıklarımızdan. "Sadece kendini düşünüyor, kendi çıkarı için her şeyi yapar, her şeyi hak ettiğini sanıyor, kimseyi beğenmiyor" söylemlerimiz artıyor mu? Yoksa yapılan bir şeyler nedeniyle çağımız narsisistik bireyler mi üretiyor? Evde ''''birey'''' yetiştireceğiz iddasında olan ve çok da fazla çocuğa ayıracak zaman bulamayan anne babaların yetiştirdiği çocuklar kendilerini daha fazla gösterme gereksinimi duyarken, bir yandan da yalnız kalmanın ve ''''fazla birey'''' olmanın sonucu, artan oranlar da narsisistik kişilik özellikleri gösteriyor olabilirler. Tabii bu sürece toplumları idare eden liderlerin kendi çıkarlarını ön planda tutmaları ve diğer politikacıların bu sürece eşlik etmelerinin katkıları da göz ardı edilemez.

SİZ NE GÖRÜYORSUNUZ?

Yetişen yeni nesle öğretilmeye çalışılan, mesajlarla, örneklerle adeta ezberletilen ''''önce kendisini kurtarması gerektiği, önemli olanın bireysel başarısı olduğu, kendini gösterdiği taktirde kazanacağı'''' gibi ilkelerin (!) bu sürece etkilerini de unutmamak gerekir. Bu kadar bireyselleşip, sadece aynada kendini görmeye başlayan insanların gittikçe artan oranlarda mistik öğretilere, yeni dinlere, başka dünyalara ilgi duyması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Belki de bu çağımızın yarattığı bir şey değil, çağımızın gelişmeleri insanlarda zaten var olan bu özelliği sadece belirginleştirdi. Kimbilir belki de bu artış sadece bu işle uğraşan bizlerin söylemlerinden ibaret ve aslında artan bir şey yok, sadece biz var olanların farkına varıyoruz. Sahi sizler çevrenize, televizyonlara çıkanlara, gazetelerde okuduklarınıza, dinlediğiniz propagandalara baktığınızda ne görüyorsunuz?

Yazan: Yazan: Prof. Dr. Bengi Semerci

Beynin çözülemeyen sırları

AddThis Social Bookmark Button
1. Bilgi nöronlarda nasıl kodlanıyor?
2. Anılar beyinde nasıl saklanıyor ve nasıl tekrar hatırlanıyor?
3. Beyin, geleceği nasıl öngörüyor?
4. 'Duygu' ne demek?
5. Zekâ nedir?
6. Beyin, 'zamanı' nasıl algılıyor?
7. Nasıl uyuyor ve rüya görüyoruz?
8. Beynin ayrı ayrı olan sistemleri, birbirleriyle nasıl bütünleşiyor?
9. 'Bilinç' nedir?
10. Bilgisayara karşı beyin?
Hiç merak ettiniz mi nedenlerini. ..
1. Bilgi nöronlarda nasıl kodlanıyor?Beynin en karışık işlemlerinden bir tanesi, bilginin kodlanması. Bu süreçte beyindeki nöronlar, yani sinir hücreleri, zarlarının dışında elektrik akımı oluşturuyor. Bu elektrik akımları, akson adı verilen uzantılara ulaşarak, onlar vasıtasıyla gerekli olan kimyasal sinyallerin açığa çıkmasını sağlıyor. Bu akımlar sayesinde dünyayla, çevremizde olup bitenle ilgili bilgiler beynimize aktarılıyor. Ne görüyorum?, Aç mıyım?, Hangi sokağa sapayım? gibi sorulara yanıt işte böyle bulunuyor.

2. Anılar beyinde nasıl saklanıyor ve nasıl tekrar hatırlanıyor?
Bir kişinin ismi gibi, yeni bir şey öğrendiğinizde beynin yapısında birtakım fiziksel değişiklikler meydana geliyor. Ancak bu değişikliklerin hâlâ ne tür değişiklikler olduğunu, nerelerde meydana geldiğini, bilginin nasıl depolandığını ya da yıllar sonra tekrar hatırlanarak tekrar nasıl gündeme getirildiğini anlayamıyoruz. Beyinde çeşit çeşit hatıralar var. Ancak beyin, kısa dönem anılarla (yeni öğrenilen bir telefon numarasını hatırlamak gibi), uzun dönem anıları (geçen yıl doğum gününüzde yaptıklarınız gibi) birbirinden bir şekilde ayırıyor. Beyin travması ya da beynin zarar görmesi ise bu yetenekleri bozabiliyor.

3. Beyin, geleceği nasıl öngörüyor?
Çoğu zaman gelecekle ilgili birtakım planlarımız ve öngörülerimiz olur. Geleceğin nasıl şekilleneceğini düşünürüz. Beynimizde, gelecekle ilgili bir şekil vardır. Ancak beynin bu gelecek simülasyonunu nasıl yaptığı henüz anlaşılmış değil. Beyin, dünyayla ilgili öngörülerde nasıl bulunabiliyor? Bilim adamları hâlâ bunun yanıtını arıyor.

4. Duygu ne demek?
Beyin, sadece bilgi biriktiren bir organ değil; aynı zamanda duygu, motivasyon, korku ve umutları barındıran bir organ. Bütün bunlar bilinçaltında olan şeyler aslında…Örneğin beynin duygularla ilgili bölümü sinirli yüzlere, o yüzleri görmeden de tepki verebiliyor. Kültürler arasında da temel duyguların dışa vurulması, aslında birbirine benziyor. Hatta Darwinin de gözlemlediği gibi, temel duyguların ifade edilmesi bütün memelilerde benzer.Bilim adamları, insanların fiziksel tepkilerinin sürüngenlerin ve kuşların tepkilerine çok ciddi bir şekilde benzediğine dikkat çekiyorlar.

5. Zekâ nedir?Zekâ farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Ancak biyolojik açıdan zekânın ne anlama geldiği henüz bilinmiyor. Milyarlarca nöron, bilgiyi harekete geçirmek için nasıl birlikte çalışıyor? Gereksiz bilgi beyinden nasıl siliniyor? İki kavram birbirine uyunca ve böylece bir soruna çözüm bulduğunuzda, beyinde neler oluyor? Zeki insanlar bilgiyi beyinlerinde hatırlaması kolay, ayrı bir bölgede mi muhafaza ediyorlar?Beyin fonksiyonları nın temel işleyişiyle ve nöronlar arasındaki bağlantılarla ilgili, bilim adamlarının elinde hâlâ çok az bilgi var. Ancak zekânın, beynin tek bir alanıyla değil, pek çok bölgesiyle ilgili olduğu üzerinde duruluyor. İnsan beyninin diğer canlılardan farkı hâlâ araştırılıyor.

6. Beyin, zamanı nasıl algılıyor?

Alkışladığınızda ya da parmağınızı şıklattığınızda sesi mi daha önce duyarsınız, hareketi mi daha önce görürsünüz?Her ne kadar duyma yeteneği, görme yeteneğinden daha hızlı çalışsa da, parmakların görüntüsüyle, çıkarılan ses aynı anda gerçekleşiyormuş hissi doğuyor. Yani beyin pek çok olayın aynı anda gerçekleştiği hissi yaratarak aslında bizi kandırıyor. Beynin zamanla oynadığını aslında çok kolay anlayabilirsiniz. Aynanın karşısında sol gözünüze bakın. Daha sonra bakışınızı sağ gözünüze kaydırın. Gözlerinizi diğer tarafa çevirmek bir zaman alıyor elbette. Ancak siz gözlerinizin hareket ettiğini görmüyorsunuz. Gözlerinizi kırpıştırdığınızda da aslında gözleriniz çok kısa süreliğine de olsa karanlıkta kalıyor. Ancak bu karanlığı da görmüyorsunuz.

7. Nasıl uyuyor ve rüya görüyoruz?

Zamanımızın üçte birini uyuyarak geçiriyoruz. Araştırmalara göre, az uyumak sinir sisteminde bozukluğa yol açıyor. Canlılar uyuduklarında beynin bir bölümü de uyuyor, ama uykunun mekanizması, işleyişi hâlâ bilinmiyor. Uykuda nöronların aşırı derecede hareket halinde oldukları biliniyor.Ayrıca önemli bir sorunu çözmeden önce uyumanın, o sorunu çözebilmek açısından yararlı olduğu da düşünülüyor. Düzenli uykunun, öğrenme kapasitesini de artırdığı söyleniyor. Özetle, uyku sayesinde beyin bir şekilde gerekli bilgileri depoluyor, gereksizleri ise ekarte edebiliyor.

8. Beynin ayrı ayrı olan sistemleri, birbirleriyle nasıl bütünleşiyor?
Gözle bakıldığında, aslında beynin her bölgesi aynı görünüyor. Ancak aktivitelerini, işlevlerini ölçtüğümüzde, her nöron bölgesinde farklı bilgilerin kayıtlı olduğunu görüyoruz.Örneğin görme yeteneğini ilgilendiren bölgenin içindeki alanlarda hareketler, yüzler, köşeler ve renklerle ilgili çeşit çeşit bilgiler bulunuyor. Yetişkin bir insanın beynini, çeşitli ülkelerin bulunduğu bir dünya haritasına benzetebiliriz. Beynin içinde koku, açlık, acı, hedef koyma, sıcaklık, öngörü ve daha pek çok şeyle ilgili beyin ağları var. Farklı işlevlerine rağmen bu sistemler birbirleriyle bir şekilde bütünleşerek çok iyi bir işbirliğine giriyorlar.

9. Bilinç nedir?İlk öpücüğünüzü düşünün. Bu, hafızanızdan hiç çıkmaz. Peki bu hafıza, bu deneyimi yaşamadan, bu deneyimin bilincinde olmadan önce neredeydi?

Modern bilimde, bilinç çözülememiş olan en önemli sırlardan biri. Bilinç, tek bir fenomen değil. Peki ne? Bilinç, beyindeki hangi sistemlerle ilgili? Bilim adamlarının bu konuda da hiçbir fikri yok…Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre, bilinç konusunda, büyük bir ihtimalle yine bir grup aktif nöron iletişim içinde. Bilincin altında yatan mekanizmanın moleküllerle ya da hücrelerle ilgili olabileceği üzerinde de duruluyor. Belki de mekanizma, bu sistemlerin etkileşimleriyle oluşuyor. Bilim adamları bu sıralar bilincin, beynin hangi bölgeleriyle ilgili olduğunu araştırıyorlar.

10. Bilgisayara karşı beyin Beyindeki elektrik akımlarının hızının, bilgisayarlardaki sinyal hızından 100 milyon kat daha fazla olduğunu biliyor muydunuz?
Bir insan, arkadaşını hemen tanırken, bir bilgisayarın bir yüzü tanıması genellikle çok zor oluyor. Beynin pek çok işlemi aynı anda yaptığını söyleyen bilim adamları, beynin bütün bölgelerinden gelen bilgilerin tek bir bölgede birleşmediğini, ancak bu farklı bölgelerin kendi aralarında güzel bir işbirliğine girdiklerini ve bir ağ, yani network oluşturdukları nı belirtiyorlar. Bizim de dünyaya olan bakış açımız işte bu karmaşık network sayesinde oluşuyor.

YÖNETİCİ NASIL OLMALIDIR...

AddThis Social Bookmark Button
Büyük Amerikan imalat fabrikalarından birinin yönetim kurulu üyeleri kâr ve zarar hesaplarını incelerken, fabrika müdürünün aylığına takılmışlar ve bu ücretin yüksek olduğunu düşünmüşler. İçlerinden iki kişi seçerek fabrika müdürü denen bu adamın neler yaptığını bir görmelerini ve ondan sonra bu konuda karar verilmesini kabul etmişler. İki kişilik heyet bir sabah sessizce fabrikaya gitmiş ve fabrika müdürünün odasına girmiş. Gördükleri manzara şu olmuş: Fabrika müdürü elinde kahve fincanı,ağzında purosu,  etrafa halka dumanlar yaymakla meşgul. Masanın üstünde ne bir dosya, ne bir kağıt hiç bir şey yok.  
Bir müddet kendisi ile oradan buradan konuşan heyet üyeleri bu müddet zarfında müdürün hiç bir işle meşgul olmadığını ve yalnız bir kaç basit telefon konuşması yaptığını görmüşler.
Heyet aldığı intibadan memnun İdare Meclisine fabrika müdürü denilen zatın yanında bulundukları üç küsür saat zarfında hemen hemen hiçbir şeyle meşgul olmadığını ve bu bakımdan böyle basit bir iş için verilen yıllık 100.000 dolardan en aşağı üçte iki nispetinde bir tasarruf sağlanabileceğini söylemiş. Tabii fabrika müdürü bu indirmeye razı olmamış, işten ayrılmış.
Yeni maaşla çalışmayı kabul eden bir çok istekli arasında bir zat yeni fabrika müdürü tayin edilmiş.
Üç aydan sonra idare meclisine gelen imalat istatistiklerinde az, fakat dikkati çekecek kadar bir düşme başlamış, fabrika müdürü yenidir, tabii bu kadar acemilik olur demişler.

Altıncı ayın sonunda üretim ve kar istatistik eğrisi bir hayli düşmüş. Hatalı üretim miktarı ise artmış 
Eski heyet azaları yeni fabrika müdürünü odasında ziyaret etmişler. Adamcağız kan-ter içinde, bir elinde telefon, öteki eli evrak imzalamakla meşgul, başıyla gelenlere oturmalarını işaret etmiş. Gelen giden o kadar çok ki, adamla doğru dürüst konuşmaya bile imkan olmamış. Fakat heyetin kanaati şu olmuş; böyle canla başla çalışan bir adam başta olduğu müddetçe işlerin düzelmemesi için hiçbir sebep yoktur, biraz daha bekleyelim.
Sene sonu gelmiş, her zaman kâr eden fabrikanın bilançosu zararla kapanınca idare meclisi azaları birbirine girmişler ve işi yeniden incelemeğe başka bir heyeti memur etmişler. Yeni heyet, müdürün odasına değil, fabrikaya gitmiş ve iş başında bekleyen insanlar görmüş, sebebini sormuş aldıkları cevap şu: Hususi bir döküme başlayacağız, fabrika müdürü ben gelmeden başlamayın dedi, biz de bekliyoruz, her halde elektrik atölyesinden bir türlü ayrılmaya vakti olmadı.
O sırada gözleri, yaşlı bir
ustabaşına ilişmiş, adamı şöyle bir kenara çekmişler ve fabrikanın eskiye nazaran daha fena çalışmasının sebeplerini sormuşlar. Yaşlı ustabaşı içini boşaltmak ihtiyacını uzun zamandır hissetmiş olacak ki:

-Baylar demiş, eski müdürümüz teferruatla uğraşmaz, ileriye ait planlar yapar, işi bize bırakır, biz de normal zamanlarda onu rahat bırakırdık. Ani, içinden çıkamayacağımız olağanüstü bir problemle karşılaştığımız zaman ancak ona başvururduk ve o zaman da bilirdik ki, o bizim bu sorunumuzu çözecek.
O hakiki fabrika müdürü idi. Güler yüzlü idi, purosunu içer, bizle şakalaşır, fakat hepimiz için düşünürdü. Şimdiki müdür de çok dürüst, iyi niyet sahibi, hatta çok daha çalışkan bir adam. Fakat o hiçbirimize inanmıyor, her işin kendisi tarafından görülmesini istiyor. Yani o, bizim yerimize ustabaşılık yapıyor, tabii biz de amele çavuşu mertebesine düşüyoruz, haydi neyse buna da aldırmayalım, ama fabrika müdürlüğü boş kalıyor. Elinde purosu,ileriyi görmeğe çalışan, tedbir alan, düşünen adamın yerinde kimse yok.

Eski fabrika müdürünü tekrar oraya getirmek isteyen idare meclisi, bir senelik acı tecrübesinden sonra 100.000 yerine 150.000 dolarla onu ancak gelmeye razı etmiş.
* Bu olay; Nüvit Osmay'ın "İnsan Mühendisliği“ kitabından alınmıştır.
Yöneticilik güç bir sanattır. Öyle bir sanat ki, eseri gözle görülmez ve ölçülmesi de ancak mukayeselerle ve senelerin tecrübeleriyle biraz mümkün olabilir.
Onları ,yalnızca zaman ve o müessesenin çalışanları değerlendirebilir. Onun için günlük takdir bekleyenlerden bu sanatın sanatçısı çıkmaz.
Çağdaş Yönetici;
  • Astlarına değer veren, onlara güvenen, yetki aktarandır.
  • Astlarınca güvenilendir.
  • Gereksiz ayrıntıya girmeyendir.
  • Düşünen, planlayan, hedef koyan ve çalışanlarını o hedefe yönlendirendir.
  • İşini ve işyerini sevendir.
  • Astlarının işini sevmesini sağlayandır.
  • Çalışanlarına bir takım oldukları ruhunu verebilendir, takım çalışması yapabilendir.

10 Kasım 2011 Perşembe

Bu şarkı da benim şarkım...

I'm not a perfect person
There's many things I wish I didn't do
But I continue learning
I never meant to do those things to you
And so I have to say before I go
That I just want you to know

I've found a reason for me
To change who I used to be
A reason to start over new
And the reason is you

I'm sorry that I hurt you
It's something I must live with every day
And all the pain I put you through
I wish that I could take it all away
And be the one who catches all your tears
That's why I need you to hear

I've found a reason for me
To change who I used to be
A reason to start over new
And the reason is you

And the reason is you

I'm not a perfect person
I never meant to do those things to you
And so I have to say before I go
That I just want you to know

I've found a reason to show
A side of me you didn't know
A reason for all that I do
And the reason is you

Periden Atasına bugüne özel şiir....

 Bir yolu var Atam,
Sevgimi, hasretimi…
Anlatmanın bir yolu var..”

Aramızdan ayrıldın ve gittin…
Sen gideli çok şey değişti Atam…
Renkler değişti, insanlar değişti, hayatlar değişti..
Biz yine mahcup,  biz yine biçare..
Senin nutkunu unutup naralarla süslüyoruz sahiplenişlerimizi,
Sessiz çığlıklarla dolu hayatlara dönüşümüze şahit ediyoruz seni..
Lafla peynir gemisi yürümez biliriz
Biliriz, biliriz de öyle bir görmezden geliriz ki…
Sana karşı başlatılan hayat savaşları yakarda yüreğimizi,
Sana karşı inşa edilen duvarları görünce sineriz..
Biz konuşuruz,
Biz söyleriz,
Biz ağlarız…
Biz korkarız..,
Biz bunları yaparız da, seyirci koltuklarından kalkamayız bir türlü..
Ayaklarımız tutmaz sahneye çıkmak için..
Senin sunduğun geleceğin aydınlığı başımız döndürmüştür bir kere..
Hep orda kalacak sanırız,
Hep bizimle…
Birileri yok etmeye çalışırken kurduğun Cumhuriyeti ,
Biz 10 Kasımları bekleriz tek yürek olmak için…

İşte bir 10 Kasım daha...
Yürekler buruk, yürekler yorgun..
Bak saygı duyduk, durduk, dolduk…
Sözler verdi yine deli gönül uğruna…
Birileri kıyamadığımız eserlerine ölüm fermanını yazarken
Biz sana şiirler yazacağız, antlar içeceğiz, marşlar söyleyeceğiz..
Tıpkı bugün gibi…
Tıpkı dün gibi..
Affet Atam Affet….
Varlığımızı varlığına armağan ederken, yokluğunda varlığına hasret bırakışının 73.yılında
Rahat uyuyamazsın bilirim yerinde
İçini sızlatır arkanda kalanlar
sadece yüreklerde yaşattığımız o yüce ruhuna selam olsun Atam..
Şad olsun tüm kıymetin….

Peray ÖZDİL









5 Kasım 2011 Cumartesi

Siz bana taş atıyorsunuz.

Ben onları şimdilik kibarca üstüste diziyorum...

Gün gelınce; attığınız taşlar, aramızdaki DUVAR olsun diye..

3 Kasım 2011 Perşembe

Sana kalanı sen seç! Düş gözünden düşlere bak ve düş gözümden..!

Sürgün ve kırgın bir seferiydi !
'Varsın ama yoksun' derdi kendini beni sevmeye inandıranlar.
Oysa ki bu ancak kaderin marifeti olabilirdi...
 Sorgulayana tepki verilmez, yargılayana acı ile karşılık verilirdi o zamanlar...
Çünkü bir fırtına tutmuştu beni, olasılıklara atmıştı..

O zaman;

Beyazın siyaha dönüştüğü geceler vardı...
Tıpkı bugün gibi karşı kaldırımdan bakardım hayata.
Sessizliğim meşhurdu o zamanlar...
Düşünene de, düşündürene de suskunlukla yanıt verirdim. Aynen şimdiki gibi!

Beyaz sayfaları karalamakla başlardı yalnızlık!

Ve şimdi yine bir fırtına tutacak beni!

 Yine  yutacak...

Nereye atacak kim bilir!?

İstanbul...

Acısı fazla kaçmış bir pişmanlık yankılanıyor kalbimin koridorlarında... Kendime kızıyorum tüm geçmiş anıları için. Bir İstanbul melodisi tutturup geldim işte! Aslında daha ne isteyebilirim ki? Durup düşününce bütün çabam bunun içindi ama yine de pişmanım işte...

İçimden gelen bu trajedi, en saçma zamanlarda kelimelere dökülse de ilk defa cümle halini alarak çözümsüz kalıyor. Öyle ya! Saçmalıkların tamamı, benim hayatımın şans melekleriydi eskiden. Şimdilerde ise bu küçük yerde martı sesleriyle uyuyor, dalga sesleriyle ağlıyor, kendi sesimle yaşlanıyorum.

Herkesi ve herşeyi sildiğim bu dönemde ilk defa yalanlarıma kılıf aramaktan sıkıldım. Oysa ki dünyayı bile sığdırabileceğim bir kılıfım mutlaka cebimde bir yerde bulunurdu. Bu konuda üzgün sayılmam ama ''''cebimdekileri ne zaman kaybettim'''' diye de düşünmeden edemiyorum.

Diyorum ya işte... Acısı fazla kaçmış bu pişmanlığın. Eskiden olsa anlam veremezdim ama sanırım artık biliyorum. Hayatım boyunca yaşadığım en büyük pişmanlıkların baharatı İstanbul''muş meğer...