30 Eylül 2011 Cuma

Peri tozu-E book:)

Olanı bitenı anlatmak aslında belki de en doğru olan ,özsaygıdan yoksun arayüzlerle karşı karşıya kalmakta tetikleyici bir durum bence.Yalın bir o kadar da karmaşık olsun istiyorum aslında..Şimdi bir analiz yapalım istiyorum hayatıma,hayatımdakilere.. Çoğu nihai mamül olamamış ara ürün ya neyse..Güzel bir yazı dizisi peşindeyim aslında.Bu bir giriş yazısı olacak.Belki de tanıtım desek daha doğru olur;çünkü ben şimdi bir hikaye anlatacağım, tırnak içinde bahsi geçen kişi ve kurumlar gerçek dışıdır yongasıyla :) güler misin ağlar mısın halime şimdi...Kişilere takma isimler konduracağım ne de olsa çok farketmeyecektir yüzlerinde ki maskelerine binaen,olaylara ise sadeliğe batmış bir dilim ekmek..Acıkan kurtlara yem,gönlü toklara bir küçük tebessüm...
Karakterler
Jojo:  Kendi halinde bir insan gibi görünse de içinde fırtınaları barındıran bir engin deniz..Alabildiğine korkak..Farklı diyarlara ev sahipliği yapsa da güç nerede o orada...
Poseidon: Ruhu can çekerken dik görünen,kıpkırmızı yanaklarında çocukluk barındıran,analize çok açık bir gurur silsilesi
Meyankökü: Ufacık,mini mini,kalbi huzur ve iyilik dolu,sessizliği haykırışları
Florin: Usta oyuncu
Jul:  Aynı ben aynı sen
Memnu: Klişelerin hapsinde elleri prangalı,yüreği yorgun biraz da genel içicilerden:))
Santai: Beni bulup,beni kaybettiğim dost,ip üstünde savaş veren bir deli rüzgar
Kleo:En çok saygı duyduklarımdan,İki kalpli,koca yürekli insan...
Melter:Olgun,anlayışlı ve bu güruhtan uzak bir sadelik
İHA:Ne kaldı geriye bir vücuttan başka..Ruhu denizlerden yosun tutmuş bir tasarı
Arpa: Hayata kendi restini çekmiş,keyfe hayat diyen,şefke sefa,gönle vefa...

Önsöz
Karakterlerin devamı ve hikayeler ilerleyen yazılarda hayat bulacaktır.Burada bahsi geçen tüm kişiler ve olaylar son derece gerçektir.Objektif bir perspektife hoşgeldiniz diyorum ve bu yazı dizisini her kötülüğe ,her sevince,her derde kedere:) rağmen ayakta durmuş bir peri kızına ithaf ediyorum....

Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz...


Peri

28 Eylül 2011 Çarşamba

28.09.2011


İnanılması en zor dedikodular, aptalların belleğinde en uzun süre kalanlardır.Alfred De Vigny
Kişiyi iyi tanıtırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın. John Darper

26 Eylül 2011 Pazartesi

Belki bir gün yine...


dinle beni dostum;
diyeceklerim var....
yaşadıkların yönetir hayatını ne yaşayacağını bilemeden...
kimse bilmez geleceğini,oysa geçmiş bütün canlılığıyla bu günümüze vurur damgasını.
Acılar ,ayrılıklar, mutsuzluklar kalın çizgiler çizer de, mutlu anlar nedense kesik çizgilerdir ....
Bir kara gecede yaşadıkların hala mıh gibidir,
her adımında haklısındır unutmamakta ama yaşanmıştır bence unutulmamalıdır da....
aldığın ders büyüdüğün dakika önemlidir.
bunu en iyi sen bilirsin....
ayrılıklar yaşamışsındır yüreğini hala kanatan belki de gelir diye beklediğin....
her şey dokunmuştur sana ilk günlerde yaşamak zordur boşluklar o kadar çoktur ki...nasıl doldurulur bilemezsin.
Ama bir bakarsın elindekilere onların sana ihtiyacı vardır...onlara tutunursun sımsıkı tanrının büyük bir lütfudur bu sana..
gelecek nasıl belirsizdir yarını kim bilmiş...
ama beynimiz umut üretir, hayal üretir, yüreğimiz de eşlik eder .....
şarkıları dinleyebilir ,şiirler yazarsın , kendi sesini duyarsın en derinden...
;Belki belki bir gün yeniden....
tam burada isyanların başlar sanki yaşanan her şey tekrarlanacak gibi gelir güvenini kaybetmişsindir hayata...
yanlış olanda bu galiba...
Akan su mecrasını bulur derler..inan duygular ve gelecekte bulacaktır yolunu...
Yeter ki sen ;
yaşadıklarının rehberliğinde daha olgun daha büyümüş yönetebil hayatını...
99 yaşına bile gelsen aklın fikrin yüreğin duruyorsa yerinde yaşayabileceğin ve öğrenebileceğin hatta umut edebileceğin bir şeyler olacaktır önünde..
Sen sen ol bırakma dostun elini karakalemle çizilmiş koyu renklerde..
Hayat senin,sen onun elinde..
BELKİ BİR GÜN YİNE YENİ MEKTUPLAR YAZARIM SÖZÜM TÜKENMEDEN..



Ben en çok YÜREKSİZLERİ tanırım.. (yeniden paylaşmak istedim)

Ben en iyi yüreksizleri tanırım çünkü en çok onlarla karşılaştım.Umursamamazlıgı hovardalık, insan kullanmayı iş bitiricilik, terbiyesizliği özgüven sananları tanırım. Tüm kötülüklerin başladığı yerde, yani kalpte, yeni tohum ekecek yeri yoksa insanın; ondan köy kasaba olmayacağına inanırım.
Benim de yüreksizliklerim olmuştur elbette! Şimdi kendimi kayırmayayım. Yürüdüğüm hayat yolu, beni bu kaybedenlerle karşılaştırdığında, yaşamın gerçeklerini öğrendim. İlk başlarda ben de belki kendimi kaybetmişimdir ama çabuk toparladım.
Vicdanımın, aklımın ve yüreğimin sesi aynı şeyi söylemiyorsa, yapmamayı öğrendim. Ağzımdan çıkan lafın ardında olmayı, onurumu satmadan gurur yapmamayı becerdim.
Erdemden saydım dik durmayı ama gerekirse gül ağacı gibi eğilmeyi de kendime öğrettim. Kadınlığımı koruyarak adam gibi mücadele etmektir hayata bakışım. Egomu törpüleyebildiğim kadar büyüyeceğimi gördüm.
Ne kadar darbe alsam da, aşktan vazgeçmedim. Korkakların, kaybedenlerin, acıya dayanamayanların işidir kaçmak; her vurgunda yere yıkılıp orada kalmak! Düştükçe kalktım inadına, inadına yeniden sevdim.
Ben en iyi yüreksizleri tanırım çünkü onlarla sınadı Tanrı beni. Hep onları çıkardı karşıma, yolumu değiştirecek miyim diye! Özümden de, sözümden de dönmedim!
Kadınlığımı masalara meze etmeden, yalnızlığıma sarınarak bilendim. Bir kılıç kadar keskin olabilirdim çünkü çok dost darbesi yedim ama kalbimi kirletmedim.
Aşık da oldum, acı da çektim, ayrıldım da, ihaneti de yaşadım, küfür de ettim, kavga da ettim, gözyaşı da döktüm, bekleyip sabır da ettim. Bir kadının zarafetine sahiptim, onu içime gömdüm. Erkek gibi durdum yaşamın hamleleri karşısında, sonra bir baktım, bütün yüreksizlerden daha adamdım!Yolun yarısına geldiğimde biraz durup sakinledim. Neden bu kadar koşturduğumu düşündüm.
Temizledim ne varsa etrafımda, kirlileri ve geçmişin ağır yüklerini dışarı attım. Kendime sığındım yalnızlığımda, inançlarıma tutundum. Birileri gitmiş, birileri gelmiş, o adam kötüymüş, bu kadın iyiymiş, ilgilenmedim. Önce insan olmayı kavramak istedim ve ne kadar değiştiğimizi.
Dışarıda adam kalmadı diyen kadınlar ve dışarıda kadın kalmadı diyen adamlar gibi, kendime hiç bakmadan konuşmamak için, yeniden aşka yürüdüm. Orda ezdim kalbimi, orada yeniden ve yeniden acı çektim. Bir daha inandım sevginin gücüne ve artık kaybetmeyeceğime eminim.
Ben en iyi yüreksizleri tanırım çünkü en çok onlarla karşılaştım. Veya onların sayısı o kadar fazlaydı ki, mutlaka birazına çarpmak zorunda kaldım…

Kendisi de dahil kimseye güvenmemeye söz verdiğim değerli bir insandan bu şehre ait öneriler...Teşekkür ederim...

o kişi bana göre tamamen kendi uyduran yalancı bir insandan başkası değildir.Ve bu durumda söylediği hiçbir şeyin benim için önemi yoktur.Eğer söylediğinin kanıtı olsa; uydurma olmasa zaten gelir hepimizle konuşurdu. Boşver sen bence o insanın söylediklerini; sana söylediğiyle kalsın.

Sen daha burayı hiç bilmiyorsun
sen kendini bil yeter; ikinci biri yok burda senin için. burada hep teksindir. Tek başına güçlü olacaksın.

Burası biraz farklıdır
Burası ne büyük şehre benzer; ne küçük şehirlere...Ne duyarsan duy, kulağını tıkayacaksın. Üzülmeyeceksin, kızmayacaksın.Aaa evet demiştir diyip geçeceksin.İstersen sen de söyle ama demedim de..Ne yaparsan yap en önemlisi güçlü ol burda sadece; ayakta dur ama tek başına...Asla herşeyini canım ciğerim kardeşim deidğin kişiye bile anlatma Hatta hiçkimseye hiçbir şeyini anlatma..Burası dallas gibidir. Asla bu kişi şu kişiyi tanıyamaz dersin; akrabası çıkar.Yani demem o ki; ya burada pişersin; ya da kendin zaten delirip çeker gidersin..Ama becerene bravo, gidebilene..

Unutma, burada sağır ve dilsiz ol; mutlu yaşarsın :)

21 Eylül 2011 Çarşamba

Fısıldayan Yalnızlık-Kıyamadıkların sana kıyar hale gelmiş bu diyarda...

Anlayamadığım çok şey var... Yaşananlara bakıldığında anlam veremediğim bir sürü şey... İnsanlar kaygılarıyla, hırslarıyla yoğurmuş en içten gülümsemelerini... Matlaşmış suratlar, sönmüş gözlerdeki parıltı... Küçük insanların büyük gururları olduğundan mıdır, yoksa yozlaşmış toplumların engellenemez yok oluşundan mı kaynaklanır bu kibir bilinmez ayak uydurmak kolay olmuyor... Bakıyorum da dünya değişmiş... Hani çocukluğumuzun bir şarkısı vardı “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” ... Daha iyi tanımlanabileceğini sanmıyorum. Anlamaya çalışmak, empatiyle yoğrulmak ön koşul hayatımda belki; fakat sınırlarımın neresi olduğunu çözmek dayanıklılık istiyor zaman zaman... Dayatmaların insanı olmadım hiç aslında. Entegretif bir yön yaratmak yerine farklılıkların peşinden koşmak mıydı yanlışlık... Sürüye sepet olmaktansa, gökkuşağının 8. rengi olmak istedim... Farklılaştım, yabancılaştım... Anlayamadılar... Haysiyeti yolda bırakmışlıklara gebe kaldılar hep... Tevazuyu suç, iyi niyeti borç bildiler... Düşünüyorum da masumiyetlerini nerede kaybettiler? Büyük olmak iyidir; ama insan olmak daha iyidir derim hep öte yandan biliyorum ki insanlar bize karşı değiller, sadece kendilerinden yanalar, o kadar. Aslında iyi niyetli ve adam gibi adam olmanın hiçbir maliyeti yok, ama her şeyi satın alabilecek güçte...Farkında olmakla tabi.Her şey  meyankökü kıvamında..Yok olmaya,küflenmeye mahkum..Riyaların adı olmuş kalbe mal olmuş sevgiler..
Bense;
Her şey şu küçücük cüssemde varken, hep bende var olanı yarım yaşadım.Aslında en büyük yanlışları hep kendime yaptım.Evet, belki savaşımda haklıydım ;ama çözmeye en yanlış yerden başladım.Kendi hıçkırıklarımı hep içimdeyken yarım bıraktım,kendi duvarlarıma çarparak kanattım kendimi...Acıtmak isterken ,canımı acıtan ne varsa;Hep kendime acırken buldum kendimi ..Yarım bıraktım kulağımda, dinlerken en sevdiğim şarkıları...Öfkemle kalktığım yerlerde kaybettim ayaklarımı..
Yani, yürüyemediğim gibi yürütemedim de... Sadece bu insanların zararlarını tam yaşadım...
Sonra yine ihanetin en büyüğünü kendime ettiğimi anladım. Kendimden özür dilerken; affetmeyen ruhumun tokadını hissettim yine... Sanki yarım bırakmak istercesine, var olan bütün gücümü harcadım...
Sabrımı martılara yem ettim, camlardan tükürdüm sükûnetimi... Sonra oturup hep ben ağladım.
Kendi kendime yarattığım mutluluğum gibi, tek başıma çektirdim eziyeti kendime. Yarım kalan hıçkırıklarımda boğuldum. Hep derim ya: Ben kendi çaresizliğimin sebebiydim... Kötüye karşı koymaktan, yalnızlığımı bile yalnız bıraktım. Avutup dursam da şimdi kendimi, affetsem de her seferinde kendime attığım kulak çınlatan tokadı,takmayan prenses rolümde yine en başarılı olsam da,biliyorum, utanacak yalnızlığım bile benden...Çünkü biliyorum; kötüyle, riyayla ,yalanla ve sahtelikle olan kavgamda tokadı yine kendi yüzüme indireceğim.Pişman olmadan yaşamayı öğrenemeyeceğim.Biliyorum bu içten içe içsizliğimi ve ben yine kendi kendimi her seferinde nakavt edeceğim...


Ama ben şimdilik;
Sabrediyorum, hazmediyorum, şükrediyorum...

Sevgiyle kalın..

Peray(21.09.2011)



16 Eylül 2011 Cuma

Geçmişin Cenazesi çoktan kalktı...

Acılar, hüzünler, hayal kırıklıkları, terk edilmişlikler, öfkeler ve kimbilir daha neler neler var yüreğimizin derinliklerinde; fakat bedemizde sadece olumsuz duygular yok; neşe, sevinç, mutluluk ve hatta sürprizler bile var. Şöyle bir iç dünyamıza doğru yolculuk yapın ve ruhunuzun derinliklerindeki olumlu duygulara dokunmaya çalışın. Biliyor musunuz hayatımızda deneyimlediklerimiz sadece olumsuzluklar değil... emin olun ruhunuzda ve bilinçaltınızda pek çok olumlu kayıt var. Belki de tek yapmanız gereken mutluluklarımızı hatırlamakve kendimizi olumlu yönde motive etmektir.
Geçmişte her ne yaşadıysanız yaşamış olun ,olumsuzlukları, kederleri ve acıları bu günümüze taşımamayı öğrenmeliyiz. Hiç kuşkusuz herkesin yaşamında acı deneyimleri var; ancak bu acıları bugününüze getirmemeliyiz.Geçmişi bugüne taşımak bugün de geçmişi yaşamak anlamına gelmiyor mu? Düşünsenize geçmişin bugünüze size getirisi olabilir? Öğrenmeniz gerekeni öğrenip yolunuza devam etmekten başka? Eğer siz geçmişin içinde kaybolursanız, geçmişin tüm acılarıyla bugün de yanıp kavrulursunuz. Geçmişte terk edilmiş olabilirsiniz; ama bu bugün de terk edileceğiniz anlamına gelmiyor. Geçmişte aldatılmış olabilirsiniz ama bu bugün de aldatılacağınız anlamına gelmiyor. Dün yaşadığınız başarısızlıklar ve acılar bugününüzü prangalamamalı. Geçmişin görevi ; acıların cenazesini kaldırmış olmaktır; bugünün ise yeni başlangıçlara kucak açmak... Prangalı yaşamak istemiyorsanız dünün zincirlerini kırın ve “şimdi”ye sarılın.

* Hayatınızın her zaman yeni başlangıçlara kucak açtığı
* sabah yatağınızdan yepyeni bir siz olarak uyandığınızı
* Her sabah beyninizin yepyeni mutluluk hormonları salgıladığını
* Her sabah bedeninizin yeniden ve olumlu yeniliklere programlandığını
* Edindiğiniz her amacın hayatınıza yansıdığını
* Bu sabah kendinizi her onaylamada hayatınızı da onayladığınızı
* “günaydın” dediğiniz herkesin kalbini kazandığınızı
* kendinize ve hayata neşeyle ve umutla sarıldığınızda yarının o harika resmini yaptığınızı
* sevdiğinize/sevdiklerinize “seni seviyorum” dediğinizde onu kendinizi ve hayatı sevgiyle kucakladığınızı biliyor musunuz?
O halde bu sabahı fark edin.
Sabah yeni bir gün ve yeni bir siz.
Hayat size harika bir hediye paketi sunuyor.
Bu sabah paketi açın ve yaşayın.
Sakın bunu yarın sabaha ertelemeyin.
ŞİMDİ YAŞAYIN.

Adres aynı..

Ne kaldı yüreğine fısıldadıklarımdan geriye?
Bir deli rüzgarla savrulup atılmış sonsuzluğa.
Kaçış yok dediğin her nameye inat haykırışlarım..
Kime sorarsan sor hep aynı yerde..

Peray ÖZDİL

Kıvılcım

Acıların gündoğumundan gelir bütün tazeliği sessiz heyecanların,
Ufuk çizgisine aşık atarcasına yarışır  pişmanlıkların..
Korktuğun her şeyin şaşaalı yokoluşunda başlar ilk kıvılcım yüreğe dair...
ve sen sevgili , ömrüme ol dahil...

Peray Özdil

Yabancı

Sen ki masum gözlerde yalancılanmış soğuk bir yabancı,
Hüzünlü gözlere hapsetmiş yıllanmamış masumiyeti.
Korkum ecelden değil de
Bir gün yaşanmamış olmaktan duyulacak sessiz pişmanlıktan...

Kadehlerin gülüşlerinde saklı mıdır gerçekliğin kırmızı okları?
yoksa aydınlık mıdır gerçekliğe ışık tutan...
Ben ki engin denizlerde kaybolmuş bir yabancı,
Şerefine olsun bütün yanlızlığım...

Peray Özdil

15 Eylül 2011 Perşembe

Başaramamakla İlgili Gerçekler

Başarısızlık sizin basarısız olduğunuz anlamına gelmez sadece “henüz” başarmadığınız anlamına gelir..Başarısızlık hiç bir şey başarmadığınız anlamına gelmez bir şey öğrendiğiniz anlamına gelir…
Başaramamak sizin aptal olduğunuz anlamına gelmez denemek için çok fazla inancınız olduğu anlamına gelir…
Başaramamak utanmanızı gerektirmez çabalamaya niyetli olduğunuz anlamına gelir…
Başaramamak ona sahip olmadığınız anlamına gelmez bir şeyleri daha farklı yapmanız gerektiği anlamına gelir…
Basarısızlık sizin daha aşağı olduğunuz anlamına gelmez henüz mükemmel olmadığınız anlamına gelir…
Başarısızlık hayatınızı boşa harcadığınız anlamına gelmez; hayata yeniden başlamak için bir nedeniniz olduğu anlamına gelir…
Başarısızlık pes etmeniz gerektiği anlamına gelmez daha fazla çabalamanız gerektiği anlamına gelir…

14 Eylül 2011 Çarşamba

Ağız dolusu sözleme..

Mükemmellik; eklenecek birşey olmadığında değil, çıkarılacak birşey olmadığında elde edilir…” Antoine de Saint-Exupéry
“İyi şeyler yapacak olan hepsini tek başına denemelidir…” Kızılderili Atasözü
“Sormaman gereken soruların seni tatmin etmeyecek cevapları olur” -Vali filminden
“En kötü sonuç; hepsine eşit mesafede durduğunda ortaya çıkar..” Abdullah Reha Nazlı
“İnsanlara, onları size nankörlük yapmaya mecbur bırakacak kadar büyük iyiliklerde bulunmayınız.” Balzac
”Kusuru yüzüne söylenmeyen adam, ayıbını hüner zanneder…” Sadi Şirazi
“Yanıldığım konusunda haklıydın, haklı olduğun konusunda ise yanıldın…” House M.D
“Sizi tanımıyorum, çok değiştim.” Oscar Wilde
”Umutsuzluk çekenden daha aptal bir insan yoktur…” Cervantes
‎”Yaratıcılığımın önündeki en büyük engel eğitimimdir…” Einstein

Sözlemeler.....“Sana kim deliksiz uyku vadetti…” Nietzsche

“Bir şeyi elde etmek uzun zaman ve çaba gerekiyorsa metot yanlıştır, gerçekte henüz görmediğiniz basit bir yolu vardır.”
“Her fırtınadan sonra böyle bir dinginlik gelecekse; varsın yeller essin…” Shakespeare
“Hayatta öyle şeyler vardır ki karşı koymanın tek yolu teslim olmaktır…”
“Yanlış bir görüşü geri almak onu savunmaktan daha çok kişilik gerektirir.” Schopenauer
”Kim olduğun öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum…” Ralph Waldo Emerson
“Korku; yüreksiz insanın nefreti, nefret de; cesur insanın korkusudur” -Suskunlar romanından
”…çünkü herkes bir başkasının nasıl yaşaması gerektiğini bildiğine inanır…”
‎”…Hepimiz yapabiliyor da olsak hiçbirimiz böylesine karaktersizce birşeyi yapmayı kendine yediremezdi. O yüzden hiçbirimiz yapmaz ve yakalanıp öldürülürdük. İşte bu yüzden seni ödüllendireceğim, yüzsüzlüğün ödüllendirilmeli…” -Amat romanından

13 Eylül 2011 Salı

Şibumi felsefesi

O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok.
O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok.
O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok.
Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek.
İfade dolu bir sessizlik demek.
Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllülük demek.
Şibumi zarif bir basitliği ifade eder.
Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir.
Bir insanın kişiliğindeyse...nasıl söylemeli... Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi?
Onun gibi bir şey..."

8 Eylül 2011 Perşembe

Bir kadın..

Bir kadın ki zaman-mekan sorgulamadan girer hayatına. İmkansızı başarır! Ruhuna izler bırakır... Gülüşünde hayat, gözlerinde cennet, özleminde hüzün taşır kalbine...

Bir kadın ki noktalama işaretlerine düşman eder seni! Öldürür tüm cümlelerini ve söyleyecek söz bırakmaz sana.. Bazen çok üzer seni, yine de yüzüne her baktığında için dalgalanır, vazgeçemezsin..

Bir kadın ki varlığından yokluğuna seninle aynı yolun yolcusu... Haksız değil! Bütün haklarını teninde taşıyor. Kimi zaman içtiğin su, kimi zaman da kahvendeki acı bir tebessümden çok daha fazlası.

Bir kadın ki yanında üzülebildiğin her an bile huzurla doldurabiliyor içini...
Islanıyorsun! Yağmur okşuyor saçını ama aklın onun ellerinde. Bir an önce gelse de seni sana teslim etse...

O kadın ki aklını da, kalbini de yerinden alır..! Yerine bakışından başka bir şey bırakmayıp..

Ve Bu şehirde ki o kadın..

adı sana özel..

Hayat

Bugün hayatı yeniden tanıdım… Aslında yaşamla ölüm arasında geçen bir zaman bütünü değilmiş! Hayat; ölüme yakın olan taraftan yaşamı izleyebilme sanatıymış meğer. Terazide herhangi bir denge yokmuş! Bedenini hangi kefeye taşısan orası ağır basarmış oysa ki… Hatta ağır gelen bedenin değil, ruhunun ta kendisiymiş. Akıl değilmiş kefeyi aşağı çeken, yaralanmaya müsait duygularmış ağırlaştıkça dibe götüren…

Bugün hayatı yeniden öğrendim… Aslında karakterin ve kişiliğin bir önemi yokmuş. Becerebilirsen fikirlerinin yansımasıyla insanların işine gelene göre davranmakmış hayat! Beceremezsen ise koskoca bir hiç… Benliğin bu uğurda bir yokoluş!! Adamı adam yapan yalan ve riya limitinmiş meğer… Adam olmanın şanından değilmiş dürüstçe yaşamaya çalışmak…

Bugün hayatla yeniden tanıştım… Değer verdiklerin, verecek bir şeyin kalmadığı zaman alacaklı olurmuş birden bire. Meğer sevgi ve saygı namına ürettiğin her huzursal döngünün arasında kalırmışsın tökezlediğinde… Düşmene bile gerek kalmadan tekmelermiş insan kılıklılar.

Bugün hayatla yeniden yüzleştim… Aslında yüzü olmayanların yeniden yüzüme bakabilmesinin sebebi benmişim! İyi niyet, her birine kısmet oluyormuş meğer…

Tanıdım… Öğrendim… Tanıştım… Yüzleştim…

…Ve en sonunda bir devri bugün kapattım!

Geçmişin cenazesi çoktan kalktı..

7 Eylül 2011 Çarşamba

Seçimini zekice yapmak yarılamakır zafere giden yolu; diğer yarısı kayıtsızlıkla fethedilir... Bir yanda istediğin her şeyi söyleyebilirsin, öte yanda mecbur değilsin... Ben bir şekilde ikisini de yapmayi becerdim. Bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir.

                                                                                                                                   Bukowski

5 Eylül 2011 Pazartesi

Sonsuz Vazgeçiş

Bazen bazı sebepler, bazı davranışlar belki bir tek söz, zamansız ve yersiz bir bakış, hareket yetiyor taptığımız insanlardan uzaklaşmamıza ve belkide tamamen vazgeçmemize… Ama ne yazık ki bazılarından öyle kolay vazgeçilmiyor ya yürek izin vermiyor ya ruh takılı kalıyor peşinde. Yada biz silsek bile sildiklerimiz bizi silemeyebiliyor işte.
               Sonrası zor bir muallak, kimi zaman barışmalar oluyor, kimi zaman geçmişe sünger çekip yol alma çabaları.Ama unuttuğumuz şey hep aynı insanız biz! ve insan ne kadar unutmaya çalışsada yaşananları doğası gereği baktıkça yüzüne kendisine yapılanların, o eski saf gülücüklerini gösteremiyor maalesef.Hayatta en zor şeylerden birisidir bir insanı, dostu, sevgiliyi, yoldaşı… günahıyla sevabıyla, eksiği ve artığıyla kabul edebilmek.Çok büyük erdem ve olgunluk gerekir. Hem manen hem madden belirli şeyleri aşabilmek, belli konularda belli fikirlerden geçmiş olmayı gerektirir. Ve genelde çiftlerden ikisinden biri böyleyken diğeri tam tersi olduğu için çabuk söner heves balonu. İnsan yaşamının belirli kısımlarını dengeleyebilse ve belli başlı yükümlülükleri benimseyebilse belki böyle kolayca bitmez karşılıklı paylaşımlar.Ama şuda var ki eğer bir insanı, bir yaşamı hayatınıza alırkenki cömertliği çıkarırken yada çıkarttıktan sonra gösteremez ve bu istikrarı sağlayamazsanız her halukarda üzülen siz oluyorsunuz. Çünkü geçtiğiniz yolu bir daha geçiyorsunuz, yol aynı engeller aynı, sadece hava değişiminden ve çevrede gerçekleşen farklılıklardan medet umuyorsunuz.Sonucunda ise bu sefer düştüğümüzde daha derin yaralar daha keskin kesikler alıyoruz. Yetmezmiş gibi unutma eşiğimizin sınırını düşürüyoruz.Gitmesi gereken kendisini belli eder zaten, ama o gitmiyorsa yada gönderemiyorsak bir şekilde biz gidelim o halde.Üstelik bana kalırsa daha iyi kendimizin gitmesi, çünkü böyle durumlarda yaşanan tıkanıklıklarda klasik sendromudur insanoğlunun birbirini değiştirme girişimleri ve karşısındakinin değişeceğine olan o aptal saflıkla boyanmış inancı.İnanın kimse sizin için özünü değiştiremez ne ruh eşim dediğiniz insan ne aileniz nede en yakın dostunuz. Özler ve iç sesler hayatta alınacak son nefese, kalbin gögüse atacağı son tokada kadar aynı kalacaktır.Kişiliğin kırılmaz kabuğudur bunlar kırmaya çabalarsanız kırılan siz olursunuz.ve tabiki bir şekilde atlatıp tüm olanları İyisiyle kötüsüyle hayatımızdan kesitleri paylaştığımız insanları yaşantımızdan çıkarttığımızda yaşadıklarımız vardır birde en önmliside odur ya zaten.Giden gider geçmişe bakmak ahlar ve vahlarla düzeleceğini ummak geleceğe yapılan en büyük hakarettir ve biz bu durumu sürdürmeye ısrarla devam ettikçe gelecek insanlarda, gelecekte elini eteğini çeker soğur bizden.Hayatımızdan gidenleri perdelemek ,gömmek, yada denizin dibine göndermek bir sanattır. Başarması en zor sanatlardan biri.Anılar durmaz çünkü yerinde olur olmaz anlarda dil çıkartırlar bize.Aşk kolay kapanmayan bir yara sevgilinin öpücüklerini ister ilaç olarak. Dostlar paylaşımlar sırlar çeker geri geri insanı ama yapma! Denenmişi denemek en büyük hata yanılma.
                    Zamanında belki bir hışımla büyük bir nefret ve kararlıkla yolladığın insanlara yakarma mecbur kalma. yenileri hep olacak hayatında korkma.Ama kolayda güven duyup aldanma hep temkinli yaklaş karşında kim varsa.Şunuda sakın unutma geriye attığın her adım zamanında kenarından döndüğün uçuruma seni bir anda yaklaştırır düşersin farkına bile varmadan elindeki her şeyi kaybedersin istikrarını daima kolla!