3 Kasım 2011 Perşembe

İstanbul...

Acısı fazla kaçmış bir pişmanlık yankılanıyor kalbimin koridorlarında... Kendime kızıyorum tüm geçmiş anıları için. Bir İstanbul melodisi tutturup geldim işte! Aslında daha ne isteyebilirim ki? Durup düşününce bütün çabam bunun içindi ama yine de pişmanım işte...

İçimden gelen bu trajedi, en saçma zamanlarda kelimelere dökülse de ilk defa cümle halini alarak çözümsüz kalıyor. Öyle ya! Saçmalıkların tamamı, benim hayatımın şans melekleriydi eskiden. Şimdilerde ise bu küçük yerde martı sesleriyle uyuyor, dalga sesleriyle ağlıyor, kendi sesimle yaşlanıyorum.

Herkesi ve herşeyi sildiğim bu dönemde ilk defa yalanlarıma kılıf aramaktan sıkıldım. Oysa ki dünyayı bile sığdırabileceğim bir kılıfım mutlaka cebimde bir yerde bulunurdu. Bu konuda üzgün sayılmam ama ''''cebimdekileri ne zaman kaybettim'''' diye de düşünmeden edemiyorum.

Diyorum ya işte... Acısı fazla kaçmış bu pişmanlığın. Eskiden olsa anlam veremezdim ama sanırım artık biliyorum. Hayatım boyunca yaşadığım en büyük pişmanlıkların baharatı İstanbul''muş meğer...

Hiç yorum yok: