6 Nisan 2012 Cuma

BENİM YALNIZLIĞIM İNSANLARLA DOLU

Ne kadar zor kalabalıklar arasında yalnızlaşmak… Ne kadar zordur ki buna alışmaya çalışmak… Önemli olan yalnızlığınızla barışıklığınız olması gerekir iken, ne kadar da hiç ediyor insanlar ilişkileri hoyratça…Evet en kötüsü de başınızın üstünde tuttuklarınız. Başınızın üstünde iken nasıl yerlere düştükleri. Asıl mesele onlar mı yere düşüyor kendi eksenlerinde dönerken yoksa biz mi itiyoruz onları yer kalmamış gibi zihnimizin kalabalıklarında… Düşünüyorum da insanda hayal kırıklıkları yaratan sadece kendisi. Daha da net olarak beklentileri. Beklentiler çoğaldıkça yalnızlaşıyor insan sanırım. Sadece beklentileri azaltmak dizginliyor tükenmişlikleri. Şimdi kendi hayatıma bakıyorum da ne çok şey beklemişim insanlardan. Aslında bu beklenti durumu devam da ediyor o ayrı ya. Sevmeyi istiyorum bir insanı. O insan ki yüceltsin sevgimi benim onunkini ölümsüzleştirdiğim gibi. Bu sevmek hayatı sevmek gibi… Aşk, tutku falan da değil ha benimkisi. Bir dostu, bir arkadaşı, bir insanı sevmekten bahsediyorum yanlış anlaşılma olmasın. Ben şimdilerde her sevdiğimi fazla seviyorum. Bir arkadaşımın amiyane tabiriyle kutup ayısı gibi seviyorum insanları. Hani kutup ayıları severken öldürürlermiş ya yavrularını ya da severek işte siz anlayın. Ben öyle öldürüyorum işte içimdeki sevgileri. Çok sevmekten…
Zaman zaman düşünüyorum acaba ben bu doğru yanlış parametresinin neresindeyim? İnsanların faturalarını çıkarıp suçları üstüne yıkmayı bir kenara bırakıyorum ve bütün okları kendi kalbime doğru fırlatıyorum şimdilerde. Ben kim miyim? Arsız bir sevgi iştahlısı. Evet sanırım bu uygun bir tabir oldu gibi. Sevdiğim insanları öylesine çok seviyorum ki en ufak bir şeyde yıkılacak kadar hassaslaşıyorum. Öylesine hassaslaşıyorum ki korkuyorum kaybetmekten kendimi. Bekliyorum. Bekliyorum ki beklentilerimin 90 derecelik açısında buluşsun, bekliyorum ki uzak kalsın paralellikten… Kesişmek istiyorum 2 çizginin uzaklaştığı sonsuz evrende. Korkarak; ama bir o kadar da gururlu. Hatta kahrolası bir gururla yapıyorum bunu. İçim her kan ağladığında susuyor, içimdeki çığlıklardan sağırlaşıyorum. Ben sağırlaştıkça tıkanıyor işte sevgim. Kabuk bağlamadan irinini büyütüyor. Sustukça susuyor, kanattıkça kanatıyorum içimdekileri. Ve bir gün geliyor bir toz bulutu gibi terk ediyor beni sevgim…
Ben gibi neden düşünemez kimse?
Hani ailelerin bazı mottoları vardır. Ben kendiminkinden örnek vereyim. Kimseyi kendin gibi sanma, üzülürsün. Çok kendinden verme, kırılırsın. İnsanlara güvenme, hayal kırıklığı yaşarsın. Çok sevme, incinirsin. Başının üstüne koyma, kaldıramayıp düşersin… Kafam karıştı şimdi, ben ne yapacağım bu insanlarla anne o zaman?
Temizlik…
Şimdilerde uzun uzun düşünme fırsatı buluyorum. Kendi kendime kalmayı seçtim zihinsel bir temizlik için. Ya da kendi kendimi yalnızlığa terk ettim. Evet ben yaptım bunu kendime. Kaldıramadım çünkü. Hayatımın ciddi bir temizliğe ihtiyacı var şu sıralar. Hani şey gibi değil, insanları temizleyeyim hayatımdan da arınayım değil, kendi kanayan yaralarımı, hayal kırıklıklarımı, ümitsizliklerimi, korkularımı temizleyeyim bir. Sonrasında ise bakış açımı, sevişimi, değer verişimi, kıskançlıklarımı törpüleyeyim. Sivriliklerimi törpülemeye ihtiyacım var aslında. Fazlalaşmışlıklarımı bir törpü ile azaltmaya, kısaltmaya.Ne doğru onu bilmiyorum. İnanmak, kendini sevmek bu devirde post modern yalnızlık sebebi. Benim sebebim bu ya da. İnanıyorum insanlara, beklentiler içerisine giriyorum yani beklentilerden de kastım sadece benim düşünebildiğim kadarı. Benim verebildiğim kadarı. Fazlası değil.
Yalnızlığım ve ben bir başıma nihayet!
Ben hâlbuki yalnızlıktan ölümüne korkan bir insanım. Ama yalnızım işte. Sevgi arsızı birinin hazin sonuJSevmek ne kadar enteresan bir olguymuş aslında. Bunu yeni yeni öğreniyorum. Nasıl sorusuna cevabı ise şöyle betimleyeyim; ben bir ağaçlar bütününü, yaratılmış her insanı, iyiliği, nefes almayı, dostumla 5 dakikalık bir sigara molasını, onu yokken bile yakınımda hissetmeyi, yeni tanıştığım bir insanın iyi ve güvenilir bir arkadaş olabilme ihtimalini, insanlara şans vermeyi ve birçoğu… İnsanın güler yüzünü, inancını başka türlü yorumlamak ne tür bir insanın işidir yahu? İnanır mısınız çevremdekiler birine güler yüz gösterdiğimde veya samimiyetle içtenlikle yaklaştığımda bunu kadın erkek ilişkilerindeki yakınlık olarak nitelendirebilecek kadar küflenmiş zihinlere sahipler. Çok enteresan ve bir o kadar da korkunç aslında. Küflenmiş zihin derken sanırım haksızlık etmiyorum bu tip insanlara. İNSAN olmak bambaşka bir şey… Bana içten yaklaşan bir insana, içi hasetle kavrulmaksızın huzurla yaklaşan bir bireye kötü niyetlimi demeliyim şimdi… Kimde aslında kötü niyet burada belki de önemli olan nokta bu.
Korkmuyorum yine seveceğim!
Korkuyorum sevmekten deliler gibi. Korkuyorum incinmekten deliler gibi… Korkmuyorum dedim de yalandan kim ölmüş ki?
İstediğim biraz üstelenmek!
Biraz naz niyazımı görseniz, birazcık üsteleseniz her şey problem olmaktan çıkacak. Her zaman yapmayın ama zaman zaman kimin hoşuna gitmez ki karşı tarafın sevgisini ve senden vazgeçmeyişini hissetmek?

Bu yazımın perdelerini şimdi indirmek  zorundayım; çünkü aklıma bambaşka bir konu geldi ve artık  yeni bir şeyler söylemek lazım!

Periden Sevgilerle





Hiç yorum yok: