9 Nisan 2012 Pazartesi

Kıyamadıkların sana kıyar hale gelmiş bu diyarda...


Anlayamadığım çok şey var... Yaşananlara bakıldığında anlam veremediğim bir sürü şey... İnsanlar kaygılarıyla, hırslarıyla yoğurmuş en içten gülümsemelerini... Matlaşmış suratlar, sönmüş gözlerdeki parıltı... Küçük insanların büyük gururları olduğundan mıdır, yoksa yozlaşmış toplumların engellenemez yok oluşundan mı kaynaklanır bu kibir bilinmez ayak uydurmak kolay olmuyor... Bakıyorum da dünya değişmiş... Hani çocukluğumuzun bir şarkısı vardı “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” ... Daha iyi tanımlanabileceğini sanmıyorum. Anlamaya çalışmak, empatiyle yoğrulmak ön koşul hayatımda belki; fakat sınırlarımın neresi olduğunu çözmek dayanıklılık istiyor zaman zaman... Dayatmaların insanı olmadım hiç aslında. Entegretif bir yön yaratmak yerine farklılıkların peşinden koşmak mıydı yanlışlık... Sürüye sepet olmaktansa, gökkuşağının 8. rengi olmak istedim... Farklılaştım, yabancılaştım... Anlayamadılar... Haysiyeti yolda bırakmışlıklara gebe kaldılar hep... Tevazuyu suç, iyi niyeti borç bildiler... Düşünüyorum da masumiyetlerini nerede kaybettiler? Büyük olmak iyidir; ama insan olmak daha iyidir derim hep öte yandan biliyorum ki insanlar bize karşı değiller, sadece kendilerinden yanalar, o kadar. Aslında iyi niyetli ve adam gibi adam olmanın hiçbir maliyeti yok, ama her şeyi satın alabilecek güçte...Farkında olmakla tabi.Her şey  meyankökü kıvamında..Yok olmaya,küflenmeye mahkum..Riyaların adı olmuş kalbe mal olmuş sevgiler..
Bense;
Her şey şu küçücük cüssemde varken, hep bende var olanı yarım yaşadım.Aslında en büyük yanlışları hep kendime yaptım.Evet, belki savaşımda haklıydım ;ama çözmeye en yanlış yerden başladım.Kendi hıçkırıklarımı hep içimdeyken yarım bıraktım,kendi duvarlarıma çarparak kanattım kendimi...Acıtmak isterken ,canımı acıtan ne varsa;Hep kendime acırken buldum kendimi ..Yarım bıraktım kulağımda, dinlerken en sevdiğim şarkıları...Öfkemle kalktığım yerlerde kaybettim ayaklarımı..
Yani, yürüyemediğim gibi yürütemedim de... Sadece bu insanların zararlarını tam yaşadım...
Sonra yine ihanetin en büyüğünü kendime ettiğimi anladım. Kendimden özür dilerken; affetmeyen ruhumun tokadını hissettim yine... Sanki yarım bırakmak istercesine, var olan bütün gücümü harcadım...
Sabrımı martılara yem ettim, camlardan tükürdüm sükûnetimi... Sonra oturup hep ben ağladım.
Kendi kendime yarattığım mutluluğum gibi, tek başıma çektirdim eziyeti kendime. Yarım kalan hıçkırıklarımda boğuldum. Hep derim ya: Ben kendi çaresizliğimin sebebiydim... Kötüye karşı koymaktan, yalnızlığımı bile yalnız bıraktım. Avutup dursam da şimdi kendimi, affetsem de her seferinde kendime attığım kulak çınlatan tokadı,takmayan prenses rolümde yine en başarılı olsam da,biliyorum, utanacak yalnızlığım bile benden...Çünkü biliyorum; kötüyle, riyayla ,yalanla ve sahtelikle olan kavgamda tokadı yine kendi yüzüme indireceğim.Pişman olmadan yaşamayı öğrenemeyeceğim.Biliyorum bu içten içe içsizliğimi ve ben yine kendi kendimi her seferinde nakavt edeceğim...


Ama ben şimdilik;
Sabrediyorum, hazmediyorum, şükrediyorum...

Sevgiyle kalın..

Peray(21.09.2011)

Hiç yorum yok: