11 Ekim 2011 Salı

Belki ve Bazen

 Zaman gelir, bir kadın girer hayatına. Daha önce dinlemiş olduğun bir  çok şarkıyı ve daha önce yaşamış olduğun bir çok anıyı, suratına çarpar yeniden. Çok  büyük bir farkla. Fark ettirir sana bir gülümseyişin, gerçek bir samimiyetin ve günün aydınlanışının değerini.
Şöyle bir gerçeği vardır hayatın; anne karnından çıkışla birlikte başlayan yalnızlık, bazı bünyelere karakteristik bir değer kazandırır. Yalnızlık bir değerdir. Bu değerin azalışı ve artışı kişinin yalnızlığına olan sadakatiyle şekillenir.. Yalnızlık aldatılmaz, aldatıldığı zannedilir. Yalnızlık kalıcıdır. Altmış beş sene bir eli tutsan da, mezara tek başına girersin. Yalnızlık, tek başına kalmaktır. Kimi zaman on beş kişinin içinde, kimi zamansa kör karanlık uykularda.
Zaman gelir, bir kadın girer hayatına. Zamanın ne demek olduğunu öğretir sana, ilkokulda hayat bilgisi dersinde tüm samimiyetiyle öğrencilerinin gözlerinin içine bakan elli dört yaşındaki bir öğretmen gibi. Gözlerinin içine her baktığında aynı şeyi bulursun. Huzuru.
Şöyle bir gerçeği vardır hayatın; yalnız kalmaktan beslenirken bir yalnızlık daha eklenir ruhuna. “Yalnızız” dedirtebilir sana hayat. İki kişilik yalnızlıklar vardır. İki farklı bünyede iki aynı yalnızlık. Doğal veya gayri resmi olarak, yalnızlığın en mutluluk veren hali; iki kişilik yalnızlıktır. Paylaşılabilen zamanın durması için bir şeyler yapmaya çabalatır seni. Çabadır yalnızlık. Dört adım attıktan sonra derinleşen bir denizde, boğulmama mücadelesi veren on iki yaşındaki bir çocuğun çabasının samimiyeti gizlidir bu yalnızlıkta. Önce çok açılmamayı istersin, sonra derinleri merak edersin. Derinlere gitmek, derinlere dalmak istersin. Bu istek, sürati belirsiz bir teknenin altında kalma korkusu yaşayan bir yosun parçası kadar çaresizlik de getirebilir, coşku da. Hayat bir coşkudur ve yalnızlık da. Neticede ağlarken de gülerken de vücudun bir coşku sarf eder. Harcanan her şey kazanılmış bir hazinedir aslında, çölün ortasında susuzluk nedir umurunda olmayan bir kaktüsün dürüstlüğü gibi.
Zaman gelir, bir kadın girer hayatına. Hayatında bencilliğin hiçbir öneminin olmadığını gururla yaşadığın ve bildiğin halde bencilliği yaşatır sana. Bencilliği, tüm özgüveniyle getirir ağzına ve dolayısıyla dilinin ucuna. Şöyle dedirtir sana o kadın mesela: “Ben zerre kadar bencil bir adam değilim. Ancak benden öncekiler ve benden sonra gelecek olanlar hiç kusura bakmasın. Sen,benim için yaratılmışsın.”
Şöyle bir gerçeği vardır hayatın; zaman gelir bir kadın girer hayatına. Uyurken bile heyecanlandırır seni. “Acaba gözlerini açtığında beni görmekten bıkacak mı?” diye düşündürtür ve korkutur seni. Korku iyidir. Kaybetmekten korktukça, kazanmışlığının farkına varırsın. Belki ve bazen.

Hiç yorum yok: